tag:blogger.com,1999:blog-6190039401560573832024-03-12T23:13:59.565-07:00Hastalıklar,Tüm Hastalıklar Hastalık Rehberinde...Tüm Hastalıklarla ilgili temel ön bilgiler bulabileceğiniz burdaUnknownnoreply@blogger.comBlogger249125tag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-33357827652173808372023-12-26T04:28:00.000-08:002023-12-26T04:28:18.670-08:00Ülke Geneli 9.Sınıf Matematik 1.Dönem Ortak 2.Yazılı Soru Çözümleri (Örnek)<iframe style="background-image:url(https://i.ytimg.com/vi/8CJ3CG8BZIw/hqdefault.jpg)" width="480" height="360" src="https://youtube.com/embed/8CJ3CG8BZIw?si=hMhY5kFWWGsxDjUh" frameborder="0"></iframe>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-21625826076906214612015-03-12T17:05:00.004-07:002015-03-12T17:05:56.739-07:00Cevizin ne önemli faydalarıSaç dökülmesine karşı piyasada birçok şampuan bulunmakta. Ancak bunlar etkili olmuyorsa, ceviz kürünü de uygulayabilirsiniz.<br />
<br />
Halk arasında saçlar için sarımsağın faydalı olduğu bilinse de, uzmanlar ceviz kabuklarının sarımsaktan daha etkili olduğunu söylüyor. Siz de saç dökülmesinin önüne geçmek için, 20 adet ceviz kabuklarını 1 litre suda kaynatın ve bu su ile günde 2 kez saçlarınızı yıkayın. Düzenli uyguladığınızda saç dökülmeniz duracaktır<br /><br />
<b>CEVİZ YEMEK İÇİN 10 ÖNEMLİ NEDEN</b><br />
<br />
Cevizdeki yüksek orandaki omega-3 yağ asitleri kalp hastalıklarını, inmeyi, diyabeti, yüksek kan basıncını ve klinik depresyonu azaltıyor. Ceviz tüketimi kandaki kolesterol seviyesini düşürüyor, kalp atışlarında düzensizliği önlüyor.<br /><br />
Cevizdeki fitosteroller, kalın bağırsak, göğüs ve prostat kanseri gibi kanser türlerinden korunma sağlıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.<br /><br />
Ceviz, damarlarda daha az pıhtılaşma özelliği olan kan tipinin üretimine ve iyi kolesterol oranının kötü kolesterol oranına göre artmasına yardım ediyor, kolesterolün damarları tıkama aşamasında önemli bir adım olan şişme ve kızarıklığı azaltabiliyor.<br /><br />
Cevizdeki l-arginin kan damarlarının iç tarafının pürüzsüz ve düzgün olmasını sağlayarak kan-damar sisteminin rahatlamasını sağlıyor. Cevizdeki yağ asitlerinin kalp hastalıklarını önleme etkileri var.<br />
Beyne benzeyen ceviz, kavrama ve anlamayı geliştiriyor. Asya'da ceviz hala beyin gıdası olarak kabul ediliyor, bu ülkelerde öğrenciler, sınavlardan önce ceviz yiyerek notlarını yükseltebileceklerine inanıyor.<br /><br />
Omega-3 yağ oranı düşük çocuklarda daha yüksek hiperaktif olma özelliği, daha fazla öğrenim ve davranış bozuklukları, daha fazla huysuzluk ve uyku düzensizlikleri gözlemleniyor. Ceviz, bu sorunları önleyen omega-3 bakımından çok zengin.<br /><br />
Cevizdeki yağ profili, fitosteroller ve magnezyum, safra taşı oluşumunun önüne geçiyor.<br />
Cevizdeki melatonin, beyin bezesi tarafından salgılanan melatoninin insan vücudunun kullanıma hazır formunu içeriyor. Melatonin, gece çalışan ve zaman farkından dolayı uyku düzensizliği çeken kişilerde uyuma rahatsızlıklarını ortadan kaldırabiliyor.<br /><br />
Cevizin, antioksidan özelliği dolayısıyla kardiyovasküler ve sinir sistemine zarar veren parkinson ve alzheimer gibi çok kuvvetli hastalıkların gelişimini erteleyebileceği veya azaltabileceği ileri sürülüyor.<br />
Ceviz, antioks<br />idan savunmada önemli olan birtakım enzimlerde zorunlu kofaktörler olarak görev yapan manganez ve bakır içeriyor.Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-85565059259962427512015-03-12T17:02:00.002-07:002015-03-12T17:02:51.288-07:00Taş düşürmeye ne iyi gelir?Halk arasında taş olarak bilinen, oksalat ve kalsiyumun idrarda normalden fazla olmasıyla böbreklerde biriken maddelere böbrek taşı denir.<br />
<br />
Kristal halde idrar ile dışarı atılması gereken bu maddeler atılamadığı, kanallarda takıldığı zaman epey acı verir. Bu durumda doktora koşup böbreklerimde taş var, taş düşürmeye ne iyi gelir şeklinde soran hastalar, tıbbi yöntemleri denerler ancak bu süreç sancılı bir süreçtir.<br />
Genetik olarak yatkınlığı olanlarda görünen böbrek taşı, D vitamini ve kalsiyumun fazla alınması, aşırı su kaybı, böbrek rahatsızlıkları ve idrar yolları enfeksiyonları yüzünden de oluşabilir. Ağrı ile beraber mide bulantısı ve kusmanın da görülebileceği bu rahtsızlıkta yüksek ateş de hissedilebilir.<br />
Tedaviler arasında şık dalgalarıyla taş kırma, ameliyat, taşı idrar yollarından çekme gibi tıbbi yöntemler bulunmaktadır.<br /><br />
<b>Peki alternatif tıp olarak bilinen, halk arasındaki yöntemler düşünüldüğünde taş düşürmeye ne iyi gelir?</b><br />
<br />
Günlük en az 2-2,5 litre su içmek, çay, kahve tüketimini azaltmak, asitli içecek içmemek, kalsiyum içeren süt, peynir gibi ürünleri kararında tüketmek, bol bol hareket edip egzersiz yapmak yeni taşların oluşumunu engellemede ve taş düşürmede işe yarar yöntemlerdir.<br />
Bunların dışında maydanozun kaynatılarak suyunun içilmesi, kiraz sapının kaynatılarak içilmesi, mısır püskülü ve ayrık otunu beraber kaynatıp suyunun içilmesi, kekik suyunun kaynatılarak içilmesi, yarım kg çörek otu ile bir buçuk kilo balın karıştırılması ve elde edilen karışımın tüketilmesi, koyun sütü, gül ve keten tohumunun karıştırılıp içilmesi, ata binilmesi, bacakların yukarıdan aşağıya uzatılarak oturulması, kükürt içeren hamamlara gidilip yüzülmesi ve özellikle böbrek kısmının suda bırakılması, taş düşürmeye ne iyi gelir sorusunu soranlara verilebilecek alternatif, bitkisel yöntemler arasında sayılabilir. Tüm bunları aynı anda yapmak zor olsa da en azından makul bir kısmını yapmak rahatlamanızı sağlayabilir.Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-79455066588595010332015-03-12T16:40:00.000-07:002015-03-12T16:40:05.916-07:00Bebeğiniz sık sık öksürüyorsa dikkatBebeklerde astım ve zatürre ile karıştırılabilen, hırıltı ve tedaviye yanıt vermeyen öksürük şikayetleri kistik fibrozise işaret edebilir.<br />
<br />
Ülkemizde her 3 bin bebekten birinde görülen kistik fibrozis; büyüme geriliğinden hayati kayıplara kadar pek çok olumsuz tabloya neden olabilir. Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Prof. Dr. Fazilet Karakoç, kistik fibrozis ve tedavisi hakkında bilgi verdi.<br />
Tarama testleri önemli<br />
<br />
Kistik fibrozis, akciğer, pankreas, bağırsak, ter bezleri dış salgı bezlerinde görülen bir hastalıktır. Yeterince kilo alamayan, diğer çocuklardan daha sık ve ağır solunum yolu enfeksiyonları geçiren çocuklarda araştırılması gereken bir hastalıktır. Özellikle anne baba arasında akraba evliliği olan ve kardeş ölüm öyküsü olan çocuklarda kistik fibrozis hastalığı için tarama testlerinin yapılması uygun olacaktır. Bebekler doğduğunda daha hastaneden çıkmadan bazı doğumsal hastalıkların taranması için topuk kanı alınmaktadır. Bebek için yapılan kistik fibrozis tarama testinin pozitif çıkması durumunda endişelenilmemelidir; çünkü bu sadece bir tarama testidir ve testin pozitif olması çocuğun kistik fibrozis olduğu anlamına gelmemektedir. Tarama programı iki aşamalı olarak yapılmaktadır. İlk tarama testinde pozitif sonuç saptanan bebekler ikinci bir kan örneği alınması için tekrar çağrılmaktadır. İkinci kan örneğinin de pozitif çıkması durumunda da bu kez kistik fibrozis hastalığı açısından farklı bazı testlerin yapılması gerekmektedir.<br />
Kistik fibrozisli hastalardaki en önemli bulgular solunum sistemi ile ilgilidir. Hastalar yenidoğan döneminden itibaren tekrarlayan ve tedavilere cevap vermeyen öksürük, hırıltı, zatürre ya da astım benzeri bulgular ile başvurabilir.<br /><br />
Astım ve zatürre ile karıştırılması tanıyı güçleştiriyor<br />
<br />
Başlangıçta öksürük, balgam, hırıltı, tekrarlayan zatürre, büyüme gelişme geriliği gibi aslında çocukluk çağında sık rastlanan bazı bulgular ile ortaya çıkabilmektedir. Bu belirtiler aynı zamanda astım, zatürre, bronşit gibi hastalıklarla karıştırılabildiğinden dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile kistik fibrozisli hastalara ilk önce astım, bronşit, zatürre gibi tanılar konulabilmektedir. Bu durum da gerçek tanı ve tedavinin alınmasında gecikmelere yol açmaktadır.<br />
Bebeğim büyümüyor diyorsanız<br />
<br />
Kistik fibrozisli hastaların vücudundaki tüm salgı bezlerindeki salgılar koyudur. Bu nedenle tıkaçlar oluşur ve çeşitli şikayetlere yol açar. Hastaların yaklaşık % 85’i aldıkları besinleri enzim yetersizliği nedeni ile yeterince sindiremezler. Bu hastalarda çok miktarda yağlı pis kokulu dışkılama ortaya çıkar ve büyüme gelişme geriliği oluşur. Kistik fibrozisli hastaların %10’unda doğumda dışkılamanın gecikmesi ya da olmaması ile ortaya çıkan bağırsak tıkanıklığı (mekonyum ileusu) ortaya çıkar. Bazı yenidoğan bebeklerde uzamış sarılık da ortaya çıkabilmektedir.<br />
Terindeki tuz hastalık habercisi<br />
<br />
Bu hastaların teri diğer çocuklardan daha tuzlu olmaktadır. Sıcak havalarda bazen çocuğun yüzünde ya da vücudunda tuz kristalleri görülebilir. Terdeki tuz miktarının ölçülmesi ile tanı konulabilmektedir. Eğer tuz miktarı normal değerin üzerinde ise kistik fibrozis tanısı konulur. Bazı durumlarda ter testi düzeyi sınırda çıkabilir. Böyle bir durumda da testin tekrar edilmesi ya da daha detaylı genetik testlerin yapılması gerekebilir.<br />
Solunum fizyoterapisi gerekebilir<br />
<br />
Bu hastalıkta şikayetler en çok solunum sistemi ile ilgili olduğu için solunum tedavileri önemlidir. Hastaların nefes borularındaki koyu yapışkan balgamın temizlenebilmesi için solunum fizyoterapisi uygulanmalıdır. Yapışkan balgamın daha kolay çıkarılması için balgamı daha az yapışkan hale getiren ve nefes yolu ile kullanılan bazı ilaç tedavileri de yapılabilmektedir.<br />
Bebeğinizin iyi beslenmesi ve vitamin alması gerekiyor<br />
<br />
Kistik fibrozisli hastalarda enfeksiyonların erken ve etkili bir şekilde tedavisi sağlanmalıdır. Özellikle öksürük ve balgamın arttığı dönemlerde ağızdan ya da damar yolundan antibiyotikler verilebilir. Kistik fibrozisli hastalar da, her hastalıkta olduğu gibi beslenmesine dikkat etmelidir. Özellikle enzim yetersizliği nedeni ile büyüme ve gelişme geriliği olan hastaların iyi beslenmesi, enzim ve gerekli vitamin desteklerini alması gerekir.<br />
Kistik fibrozis bu yıl itibari ile dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de yenidoğan tarama programına alınmıştır. Bu sayede hayati kayıpların önüne geçilmesi planlanmaktadır. Hastanın yaşam kalitesini, süresini uzatabilecek ilaçların geliştirilmesine ve hastalığın kesin tedavisini sağlayacak “Gen Tedavisi”ne yönelik çalışmalar devam etmektedirUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-42858395274201191032015-03-12T16:38:00.001-07:002015-03-12T16:38:31.326-07:00Kaş dökülmesinde ve ekilmesinde yeni yöntem<h2 itemprop="description" style="background-color: white; border: 0px; font-family: sans-serif; font-size: 20px; font-stretch: inherit; font-weight: inherit; letter-spacing: -1px; line-height: 24px; margin: 10px 0px; outline: none !important; padding: 0px 5px; vertical-align: baseline;" tabindex="2">
<br /></h2>
<div>
Kaşlar yüz estetiğini oluşturan ve bu bütünlüğü sağlayan temel çizgilerinden biridir. Duygularımızı ifade ederken ondan yararlanırız</div>
<div>
<div>
<br /></div>
<div>
Fakat zamanla hormonal problemler, travmalar, yanıklar, enfeksiyonlar, sistematik hastalıklar, genetik sebepler veya cilt hastalıkları gibi çeşitli sebeplerden dolayı kaşlarda seyrelmeler veya tamamen kayıplar görülmektedir. </div>
<div>
Günümüzde dış görünüşüne önem veren birçok kadın ve erkek kaş dökülmelerine ve bölgesel kaş kayıplarına karşı kaş ekimi yaptırmaktadır.<br /></div>
<div>
<b>Neden Kaş Ektiririz ?</b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Güzel gözükmek, güzel bakmak, kaşlarımız seyrek ise dolgun ve belirgin görünmesini sağlamak, yara veya yanık izi varsa kapatmak için kaş ektiririz. Bazen yanlış kaş alımı, yanlış kalıcı makyaj uygulamaları yüz ifademizi bozar, bu nedenlerden dolayı da kaş ektirebiliriz.Güzel bakışlara sahip olmak en doğal hakkımız işte bu yüzden kaş ekimi yaparak kendimizi daha iyi hissedebiliriz.Bazı bayanlar her sabah ellerinde kaş kalemi ile makyajlarını tamamlamak zorunda kalırlar yada geçici kaş kalemi kullanarak günü kurtarırlar, peki ya denize girersek ya da terlersek!!! Eyvah hemen bir ayna bulup kalemi tazelemeliyim endişesi yaşarlar.Bu eziyetlerin hepsine sadece iki saatinizi ayırarak son verebilirsiniz.<br /></div>
<div>
<b>Kaş ekimi yaptırmadan önce nelere dikkat etmeliyiz ?</b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
“ Estetikle ilgili yapacağımız tüm uygulamalarda temel amacımız daha güzel görünmek ve kendimizi mutlu hissetmektir.’’ Yanlış uygulamalar sonucu üzülebiliriz. Kaş ekimi ya da kaş nakli profesyonellik ve tecrübe gerektiren bir uygulamadır. Yüzümüzün anlamını kaşlarımız belir. Kaş ekiminin şeklini belirlemede; yüz yapınız , saç ve kaş renginiz, yaşınız oldukça önemlidir. Milimetrik hesaplarla kaş ekmekte fayda vardır” dedi.</div>
<div>
Doğal kaş ekmek, doğal açı vermekle alakalıdır, ortalama 25 derece açıyla ekim yapılmalıdır. Kaş ekimi yapacak kurumun ve uzmanın lütfen önceden yapmış olduğu çalışmaları görünüz, mümkünse eski hastaları ile irtibata geçiniz. Hastane ortamında, plastik cerrah ve hemşireler eşliğinde kaş ekimi yaptırmalısınız.<br /></div>
<div>
<b>Kaş ekimi nasıl yapılır?</b></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Saç Ekim ve Estetik Koordinatörü Safiye Kurt; kaş naklinin kaş kaybı sorununu ortadan kaldırdığını ifade ederek bu yöntemi şöyle anlattı: Yüz şekliniz, ten renginiz, kaş renginiz kas dizayniniz yapilirken dikkate alinmasi gereken önemli unsurlardan biridir, ayrıca şakak, burun, alın mesafeleriniz ölçülür, yüz ifadenize göre bir çizim yapılır.Sizde kendi kararlarınızı ve istediğiniz modeli belirterek güzel bir iş birliği yapabilirsiniz.Karar verilen şekil fotoğraflanıp operasyona başlanır. <br /></div>
<div>
Kaş ekiminde nakledilecek kökler ensenizdeki saçlarınızdan, koltuk altı kıllarınızdan alınır. Alınacak greftlerin (köklerin) bölgesi lokal anestezi ile uyuşturulur. Ortalama 1-2 dk hafif bir acı hissedersiniz. 20-30 dk içerisinde greftleriniz(kökleriniz )alınmış olur. Sonra kaşınızın ekim yapılacak bölgesi yine lokal anestezi ile uyuşturulur ve köklerin implantasyonunu sağlayan 0.6mm çapında kanallar açılır.Kanal açma işlemi ortalama 30 dk sürer. Ardından 1 saat kaş ekimi yada kök nakli sürer. Bu aşamalar ortalama 2 saatte bitecektir. Seçtiğiniz ekip işinde uzman ise minimum acı, sıfır risk,maksimum memnuniyetle evinize dönersiniz.</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-30861513289431260622007-12-15T13:54:00.001-08:002007-12-15T13:54:29.016-08:00Çok uyumakCilt yırtılmadan altındaki bir kılcal damarda görülen kanama halk arasında çürük denir. Tıp dilinde ise ekimoz denir. Bu gibi durumlarda yapılacak ilk iş, çürüğün üzerine soğuk su ile kompres yapmaktır.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-38232532862560303712007-12-15T13:53:00.000-08:002007-12-15T13:54:08.715-08:00Çocuklarda gelişme bozukluklarıÇocuklarda görülen gelişme bozukluklarının çoğu kötü beslenmeden kaynaklanır. Bunun yanı sıra; geçirilen bir hastalıktan kaynaklanan veya irsi olarak da gelişme bozukluğu görülebilir. Nedeni test etmek için doktora başvurmak gerekir.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-41174358671255912222007-12-15T13:51:00.000-08:002007-12-15T13:53:28.972-08:00Çocuk felci Omuriliğin ön kordonlarının iltihaplanması sonucu felçle neticelenen bir hastalıktır. Tıp dilinde poliomelitis denir. <br /><br />Bilhassa yaz ve sonbahar aylarında görülür. Nedeni bir çeşit virüstür. Lağım sularının yiyeceklere bulaşması, sineklerin taşıdığı mikroplar, hastalığa yakalanmış kişinin ağız ve burnundan çıkan damlacıklarla bulaşır. <br /><br />Çocuk felcine küçükler yakalanabileceği gibi büyükler de yakalanabilir. <a href="http://hastalikrehberi.blogspot.com">Hastalık</a> mikrop kapıldıktan 7-21 gün içinde ortaya çıkar. Hastada ateş, baş ağrısı, boğaz ağrısı, kusma, yorgunluk, boyunda kasılma, ve sırt ağrıları vardır. <br /><br />Hastalığın ilk günlerinde gerekli tedaviye başlanmazsa, özellikle kol ve bacaklarda felç görülür. Hastalığın başlangıcında hastayı diğer kimselerden ayırmak ve yatırmak gerekir. Çocuk felcinden korunmak için Salk aşısı veya Sabin aşısı yaptırmak gerekir. <br /><br />Bu aşının ilki çocuk 6 aylık olmadan önce, ikincisi ilk aşıdan 2 ay sonra, üçüncüsü, ikinci aşıdan 6 ay sonra yapılır. 5 ve 15 yaşlarında da tekrarlanır. Tedavi için mutlaka doktora başvurmak gerekir.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-41237311575302538982007-12-15T13:50:00.000-08:002007-12-15T13:51:27.341-08:00ÇillerÇoğunlukla beyaz tenli, kırmızı saçlı kimselerde görülen çiller, yüze serpilmiş ufak lekeler halindedir. Nedeni; cildin güneşe karşı gösterdiği tepkidir. <br /><br />Olgunlaşmış çillerin yok edilmesi mümkün değildir. Ancak koruyucu önlemler alınır. Yüzünde çil olanların güneşte fazla durmamaları ve yüzlerini sık sık yıkmaları tavsiye edilir.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-21731941422859922452007-12-15T13:48:00.000-08:002007-12-15T13:50:43.240-08:00Böbrek taşıİdrarda bulunan oksalat billurlarının meydana getirdiği böbrek taşları, kum tanesi kadar olabildiği gibi pinpon topu büyüklüğünde de olabilir. Ufak taşlar böbrekten kolaylıkla çıkabilr. <br /><br />Büyükler ise böbreklerden mesaneye giderken şiddetli ağrılara neden olur.<br /><br />Göğsün yukarı ve ön kısmında, kaburgaların altında, ani ve kıvrandırıcı ağrı hissedilir. Terleme ve kusma da görülebilir. İdrarın rengi bulanık ve bazen kanlıdır.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-91202704499306771132007-12-15T13:31:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.120-08:00Beslenme<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9u5EhVTp8fvUsk6n97hfhcF_4qxdic5d54tEnUX87dXSWLmj6f8OqeXYCnk8vUDAX42MQGVsQGzPZONpX4eAvMprwwJG8U47iDMnAk8k3cXCcNQEmru281PWAgYpV_aLGMeiC8Yn5MC3G/s1600-h/05092007144731_642_500986sal.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9u5EhVTp8fvUsk6n97hfhcF_4qxdic5d54tEnUX87dXSWLmj6f8OqeXYCnk8vUDAX42MQGVsQGzPZONpX4eAvMprwwJG8U47iDMnAk8k3cXCcNQEmru281PWAgYpV_aLGMeiC8Yn5MC3G/s320/05092007144731_642_500986sal.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5144319872035523602" /></a><br /><strong>Su yerine salatalık</strong><br /><br />Yaklaşık yüzde 90'ı sudan oluştuğu için düşük enerji içeren salatalık birlikte yendiği yüksek enerji taşıyan gıdaların enerjilerini azaltıyor.<br /><br />Gıda Mühendisleri Odası Konya Şubesi yöneticilerinden gıda mühendisi Tahsin Süer, vücutta yağ birikmesi nedeniyle oluşan şişmanlığın en büyük nedeninin, yüksek kalorili besinlerin tüketilmesi ve bu enerjinin yakılamaması olduğunu belirtti.<br /><br />Kalori hesabı yapmakta fayda var<br />Süer, her gıda maddesinin, vitamin, karbonhidrat, protein, şeker, yağ gibi farklı maddeler ihtiva ettiğini, diyet yapanların ya da kilo almadan sağlıklı beslenmek isteyenlerin hangi gıda maddesinde ne kadar kalori olduğunu kabaca da olsa bilmesinde yarar olduğunu ifade etti.<br /><br />Kalorisi düşük, diyete uygun gıdaların özellikle sebzeler olduğuna dikkati çeken Süer, örneğin salatalığın yüzde 90'ından fazlasının sudan oluştuğunu, yüzde 1 oranında bile yağ içermediğini, bu nedenle salatalık yenmesinin su içmekten farksız olduğunu vurguladı.<br /><br />Süer, salatalıkta, bünyelerinin yüzde 90'dan fazlası aynı şekilde sudan oluşan diğer yeşil sebzelerde olduğu gibi vücudun ihtiyaç duyduğu çeşitli mineraller ve B vitamininin yer aldığına dikkati çekti.<br /><br />Su içmek yerine salatalık ye<br />Bir yaz meyvesi olan, serinletici özelliği ve lezzetiyle yoğun şekilde tüketilen karpuzun da büyük bölümünün sudan oluşan gıdalardan biri olduğunu belirten Süer, şunları kaydetti:<br /><br />"Bu nedenle özellikle salatalık ve karpuz, diyet için en çok tercih edilen sebze ve meyveler arasında yer alıyor. Yaklaşık yüzde 90'ı sudan oluştuğu için düşük enerji içeren salatalık başta olmak üzere yeşil sebzeler ve karpuz, birlikte yendiği yüksek enerji taşıyan gıdaların enerjilerini azaltıyor. Bu meyve ve sebzeler, yoğun şekilde yağ, protein ya da karbonhidrat ihtiva eden gıdalarla birlikte yenildiğinde onları absorbe ederek, vücutta yağ şeklinde birikmelerini azaltır. Bu nedenle diyet yapanlara, bol miktarda salatalık ve karpuz tüketmelerini öneriyoruz."salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-35716313425890184212007-12-08T14:40:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.246-08:00Yaşam kaynağı su<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjS_5YVwY_RvNVmLN_CqporRbbKbHHPGyga-_FLT3ajM3CeE987rCuUsIkridgc9GCDHXItQtXvwZh7kad8ZtlUrHvcUJvqVxfTM9rzJeXRiGcs2SoWLpf0COyJJf9cSOLDATZKyuHA9rkh/s1600-h/20112007160539_642_514102siv.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjS_5YVwY_RvNVmLN_CqporRbbKbHHPGyga-_FLT3ajM3CeE987rCuUsIkridgc9GCDHXItQtXvwZh7kad8ZtlUrHvcUJvqVxfTM9rzJeXRiGcs2SoWLpf0COyJJf9cSOLDATZKyuHA9rkh/s320/20112007160539_642_514102siv.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141736376137964690" /></a><br />Yemek yemeden haftalarca yaşayabilirsiniz ama susuzluğa ancak birkaç gün dayanabilirsiniz. Sağlıklı bir hayat sürdürmek için her gün 2,5-3 litre su içmelisiniz<br /><br />Su yaşam için vazgeçilmezdir. İnsan yemek yemeden haftalarca yaşayabilirken, susuzluğa ancak birkaç gün dayanabilir.<br /><br /><strong>Vücudumuzun büyük kısmı su</strong><br /><br />İnsan vücudunun büyük bir kısmı (yüzde 50-60'ı) sudan oluşmuştur. Bu oran yaşa ve cinsiyete göre değişir. Su oranı yaşa paralel olarak azalır, yerini yağ dokusu alır. Kas dokusuyla vücuttaki su oranı arasında pozitif bir ilişki vardır. Çizgili kaslar diğer doku ve kaslardan daha fazla su içerir. Kanın yüzde 92'si, kemiklerin yüzde 22'si, beynin yüzde 75'i ve kasların yüzde 75'i sudur. <br /><br /><strong>Su dengesi</strong><br />Yetişkin bir insan bir kısmı yiyeceklerden karşılanmak üzere günde 2-3 litre suya ihtiyaç duyar. Kalori ve besin değeri olmamasına rağmen su beslenme açısından çok önemlidir. Yüzde 2'lik azalma ısı dengesinin değişmesine neden olurken, yüzde 7'lik azalma aşırı yorgunluğa, yüzde 10'luk azalma ise dolaşım ve böbrek yetmezliğiyle ölüme neden olur.<br /><br />İnsan bedeninin kemik, deri, bağ dokusu ve yağ dışındaki tüm öğeleri vücut suyu içinde çözelti halindedir. Vücudun yaşamsal en küçük birimi hücrelerdir. Hücrelerdeki yaşam için gerekli olan bütün biyokimyasal tepkimeler bu çözelti içinde oluşur. <br /><br />Hücrelerin yaşamsal faaliyetleri ve bu sayede vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesi su dengesinin korunması ile mümkündür. <br /><br /><strong>Az su ile denge bozulur</strong><br />Vücudun su dengesi içilen su, içecekler ve yiyecekler içindeki su miktarları ile solunum yoluyla, idrarla, terle ve dışkıyla kaybedilen su miktarları arasındaki dengeyle sağlanır. Vücut ihtiyacı olduğundan daha az suya sahip olduğunda denge bozulur, bu ödemlerin oluşmasına neden olur.<br /><br />Kahve, çay ve kola gibi kafeinli içecekler, verdiklerinden fazla su atımına neden oldukları için, vücudun sıvısını azaltır. Alkollü içecekler de aynı şekildedir. Su vücudun sıvı ihtiyacının karşılayan en iyi öğedir. <br /><br />Sıcak havalarda fazla fiziksel aktivite yapıldığında, fazla proteinli ve tuzlu besinler tüketildiğinde, terleme ve idrarla, vücut ısısını artıran ateşli hastalıkların geçirildiği durumlarda, özellikle yaz aylarında sık görülen bağırsak enfeksiyonu ve ishal gibi hastalık durumlarında sıvı kaybı artar. Bu durum vücudun su gereksinmesinde de artışa neden olur. <br /><br /><strong>Ne kadar su?</strong><br />Su temiz, sağlığı bozmayan kaynaklardan karşılanmalı. Dolayısıyla içilen suyun hijyenik olmasına dikkat edilmeli.<br />Vücudun büyüklüğü, ne kadar aktif olunduğu, iklim, hastalık gibi çeşitli etkenlere bağlı olarak su ihtiyacı değişiklik gösterir. Kilo başına 35 mililitre su alımı önerilmekle birlikte genel olarak, sağlıklı bir kişi her gün kaybedilen vücut sıvılarını yeniden yerine koymak için 2,5-3 litre su içmelidir.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-73140057511778699062007-12-08T14:37:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.404-08:00Çölyak hastalığına dikkat!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNVq642wgJ3YM2kuxod99iZAD7E_YQBXxkgtJS05hxfkPYmyli93fkynelMAGgePr0YIYbO3txfz6zodCZhMyvKJLo7YMTtsQyS-IusEcy_cYAK5NOtFlU_M51imjy2toJKYvwDvg8CEhT/s1600-h/21112007163032_642_514284col.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNVq642wgJ3YM2kuxod99iZAD7E_YQBXxkgtJS05hxfkPYmyli93fkynelMAGgePr0YIYbO3txfz6zodCZhMyvKJLo7YMTtsQyS-IusEcy_cYAK5NOtFlU_M51imjy2toJKYvwDvg8CEhT/s320/21112007163032_642_514284col.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141735607338818690" /></a><br /><strong>Gıda sanayiinde kıvam verici olarak kullanılan 'gluten' maddesi bazı kişilerde çölyak hastalığına neden olabiliyor</strong><br /><br />Buğday, arpa, çavdar ve yulaf gibi tahıllarda doğal olarak bulunan, gıda sanayiinde kıvam verici olarak kullanılan 'gluten' maddesi bazı kişilerde çölyak hastalığına neden olabiliyor.<br /><br /><strong>Ömür boyu diyet!</strong><br />Günün birinde size ekmek, pide, simit ve makarnayı ömür boyu yememeniz gerektiğini söyleseler ne yapardınız? Adım başı dürümcü, fast-food büfeleri ve simitçilerin bulunduğu ve ekmeğin sofrada baştacı olduğu ülkemizde bu gıdalardan ömür boyu mahrum kalmak pek kolay olmasa gerek. Çölyak, halk arasında ince bağırsak alerjisi olarak biliniyor. Çok sessiz ve silik bir hastalık olabileceği gibi öldürücü de olabiliyor. İstatistiklere göre son yıllarda hızlı bir artış gösteren çölyak vakalarında ortalama bir rakam saptanamıyor; çünkü hastalık bazı kişilerde ya belirti vermiyor ya da aynı belirtileri gösteren başka hastalıklarla karıştırılabiliyor. <br /><br />Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Gastroentoloji ve Metabolizma Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Figen Çullu Çokuğraş, hastalığa 'dur' demenin ve sağlıklı beslenmenin glutensiz, akıllı bir diyetle olabileceğini belirtiyor. <br /><br /><strong>Çölyak nedir? </strong><br /><br />Çölyak, genetik kökenli bir ince bağırsak alerjisi. Bu alerji buğday, arpa, yulaf ve çavdar gibi tahıllarda bulunan ve günümüzde pek çok gıdada (bisküvi, reçel gibi) kıvam verici madde olarak kullanılan, gluten adlı proteine karşı ince bağırsağın ömür boyu süren bir hassasiyet göstermesinden kaynaklanıyor. Prof. Dr. Çokuğraş, çölyak hastalığını: "Yediğimiz her yiyecek yemek borusundan mideye, mideden ince bağırsağa, oradan da kalın bağırsağa gider. Midede hazmedildikten sonra sağlığımız için gerekli olan tüm besin maddeleri ince bağırsakta bulunan villus çıkıntıları sayesinde emilerek kana karışır. Villuslar olmadan vücut hiçbir besin maddesini ememez. Çölyak hastalarında gluten maddesi villusları yok ettiği için vücut gerekli olan besin maddelerini alamaz. Bu durumda bağışıklık sistemi bozulur ve çölyak hastalığı ortaya çıkar." şeklinde açıklıyor. <br /><br /><strong>Belirtileri neler? </strong><br />Çölyak, çocukluk, ergenlik veya yetişkin yaşlarda görülebiliyor. Bebeklik çağında glutenli yiyecekler yenilmeye başladıktan sonra kusma, ishal, karın şişkinliği, iştahsızlık, huysuzluk, kilo alamama, büyümede gerilik ve boy uzamasında yavaşlama gibi tipik belirtilerle ortaya çıkıyor. Bazen hamilelik veya bir ameliyat sonrası, viral enfeksiyon ya da şiddetli duygusal stres sonucunda ortaya çıkarak kişiye göre değişik belirtiler verebiliyor. Nedeni bilinmeyen ve ağızdan alınan demir takviyesiyle düzelmeyen kansızlık, şiddetli ishal ve karın ağrısı, sinirlilik, bir türlü geçmeyen gastrit benzeri şişkinlik, kısırlık, sık düşük yapma eğilimi, kemik ve eklem ağrıları, kollarda ve bacaklarda uyuşma, geçmeyen ağız içi yaraları gibi. <br /><br /><strong>Teşhisi </strong><br />Teşhisi en zor olan hastalıklardan biri, çölyak. Çünkü hastalığın belirtileri diğer hastalıkların belirtileriyle aynı olabiliyor. Böylece başka hastalıklarla karıştırılabiliyor. Kesin tanı için özel kan tahlilleri (AGA ve EMA) ve deneyimli bir gastroenterolog tarafından ince bağırsak biyopsisi yapılmalı. Biyopsi için üniversite hastanelerinin gastroenteroloji kliniklerine başvurmak gerekiyor. Genetik bir hastalık olduğu için ailesinde çölyak vakası olanların şikayeti olmasa da mutlaka doktora başvurmaları ve gerekli kontrolleri yaptırmaları gerekiyor. <br /><br /><strong>Tedavisi </strong><br />Tanı konulduktan sonraki aşamada uyulması gereken tek tedavi yöntemi ömür boyu glutensiz diyet uygulamak. Diyet uygulanmaya başladıktan kısa bir süre sonra villuslar hiç zarar görmemiş gibi çalışmaya devam ediyor ve şikâyetler ortadan kalkıyor. Bu nedenle glutenli gıdaları kesinlikle tüketmemek gerekiyor. <br /><br /><strong>Gluten'e hayır! </strong><br />Onlar yaşıtları gibi sağlıklı birer çocuk. Okula gidiyor, yürüyor ve koşuyorlar. Ancak onların arkadaşlarından farklı bir yanı var, gluten içeren gıdaları yiyemiyorlar. Bu durumda annelere büyük görevler düşüyor. Bilinçli anne, glutensiz beslenme alışkanlığını çocuklarına benimsetip onların bunu bir yaşam biçimi haline getirmelerini sağlamalı ve sosyal yaşamdan geri kalmamaları için yol gösterici olmalı. Çölyaklı çocukların dışarıda satılan gıdalara özenmelerini önlemek için bu gıdaları evde hazırlamalı. <br /><br /><strong>Önemli noktalar </strong><br />• Ekmeksiz bir hayat kolay değil. Toplumun beslenme alışkanlıklarının ötesinde zor bir yaşam biçimi. Çölyak hastası, restoran, pastane ve kafelerde yemek yiyemez. Yediği her gıdayı sorgulamak ve çoğu kez katıldığı davetlere, özel yiyeceklerini beraberinde götürmek zorunda. Hayatını kâbusa çeviren tüm damak sınırlamalarına rağmen sosyal yaşamını kolaylaştırıcı önlemleri almalıdır. İlk adım, glutensiz ama sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olmalı ve bunu bir yaşam biçimi haline getirmelidir. <br /><br />• Sınırlamalara rağmen iyi düzenlenmiş bir diyetle hem çok çeşitli gıdaları yiyebilir hem de günlük ihtiyacı olan tüm besinsel değerleri alabilir. <br /><br />• Buğday, arpa, yulaf ve çavdar yerine pirinç, patates, nohut, mercimek, kestane, soya, fasulye, fındık gibi besinleri ve bu besinlerden elde edilen un ve nişastaları tercih etmeliler. Kuruyemişleri özellikle de ceviz, fındık, incir ve kuru üzümü sofradan eksik etmemeli. <br /><br />• Gluten, gıda sanayinde kıvam verici, koyulaştırıcı ve yapıştırıcı katkı maddesi olarak kullanılıyor. Bu nedenle etiketinde 'glutensiz' ibaresi olan tüm gıdaları çölyak hastaları yiyebilir. Kullanılan gıdalarda gluteni araştırmak çölyak hastaları için doğal bir alışkanlık haline gelmeli. <br /><br />• Karaağaç ve kavunağacı bitkisinin çayları yararlı olabilir. 1 tutam bitki sıcak suda 5 dakika bekletilip süzülür. Balla tatlandırılıp sıcak veya ılık olarak günde 1-2 fincan içilebilir. <br /><br />• Dışarıda özendikleri poğaça, ekmek, bisküvi gibi yiyecekleri evde kendileri uygun malzemelerle hazırlayabilirler. Örneğin; beşamel ya da et sosları nişasta veya mısır unu ile koyulaştırılabilir. İstanbul Halk Ekmek'in ürettiği ve halk ekmek büfelerinde satışa sunduğu 'Özel diyet nişasta ekmeği' ekmek yerine geçebilir. Piyasada satılan glutensiz ürünlerle değişik tatlılar hazırlanabilir. <br /><br />• Tıpkı beslenme gibi yaşam tarzı da düzenli olmalı. Yeterli uyuyup bol bol egzersiz yapmalılar. <br /><br />• Dengeli bir beslenme alışkanlığını izlerken doktora danışarak vitamin ve mineral (özellikle demir) içerikli takviye almalılar. <br /><br />Diyet düzenli yapılmazsa <br />Gluten, çölyak hastaları için öldürücü bir zehirdir. Sürekli diyet uygulandığı halde arada bir glutenli gıdaları tüketmek çölyaklılar için vahim sonuçlar doğurabiliyor. Örneğin, arada yapılan kaçamaklar bağırsak kanseri, yutak kanseri, ağız içi tümörler, osteoporoz, diyabet, şizofreni, küçük çocuklarda büyüme geriliği gibi hastalıklara neden olabiliyor.Ancak bağırsakları aşırı derecede zarar görmüş bazı çölyak vakalarında sürekli glutensiz diyet iyileşme için yeterli olmayabiliyor. Bu durumda bağırsaklar çalışamadığı için vücut için gerekli besinler damar yoluyla veriliyor. Yani, ilaç tedavisi uygulanısalihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-57388096199640869892007-12-08T14:27:00.000-08:002007-12-08T14:37:03.604-08:00Hangi saatte ne içmeli?<strong>Sağlıklı beslenmede nasıl ki öğünler belli saatlerde yeniyorsa sıvı alımının da doğru saatleri var.</strong><br /><br />Hangi saatte ne içmeli?<br /><br />Sağlıklı beslenmede nasıl ki öğünler belli saatlerde yeniyorsa sıvı alımının da doğru saatleri var.<br /><br />Vücudunuzun taleplerine gerektiği şekilde yanıt verebilmek için hangi saatte ne içeceğinizi bilmelisiniz.<br /><br />Özellikle bunaltıcı sıcaklarda çok susuyoruz. Susadıkça içiyor, içtikçe susuyoruz. Peki neden susuyoruz? Hiç merak ettiniz mi? Organizma, su rezervleri azalmaya başlayınca beyne sinyal veriyor ve biz susuyoruz. Su, organizmanın işlevini sürdürebilmesi için temel ihtiyaçlarından biri. Vücudumuzun yüzde 60'tan fazlası su. Gerek terleme, gerek böbrekler, gerekse nefes alıp-verme işlevi aracılığıyla vücuttan atılan suyun su içerek geri alınması sağlığımız açısından çok önemli. Aksi durumda susuz kalan organizmada aksaklıklar sözkonusu olabiliyor. <br /><br />Normalde vücudun su kaybı kilonun yüzde 0.2'si kadar olmalı. Örneğin 55 kg ağırlığındaki bir kadının günlük su kaybı, 110 gram olmalıdır. Ancak su kaybı yüzde 0.5 olunca susuzluk ortaya çıkıyor. <br /><br />Bol bol su için <br />Yaz aylarında bol su içmek gerekiyor. Çünkü diğer mevsimlere oranla bu aylarda daha çok terleyerek daha çok sıvı kaybediyoruz. Üstelik sıcak hava vücutta aşırı ısınmaya yol açıyor. Bu durumda vücuttaki su, ciltteki gözenekler vasıtasıyla dışarı çıkınca (terleyince), vücudun iç ve dış ısısı dengeleniyor ve sıcak havaya daha kolay uyum sağlayabiliyoruz. Ancak az su içiyorsanız sağlığınız tehlikede demektir. Bu durumda terleme mekanizması görevini yeterince sürdüremez. <br /><br />Aşırı su zararlı mı? <br />Su içmek yararlı. Ama bunun da bir sınırı var. Eğer günde 3 litreden fazla su içiyorsanız, tokluk ve aşırı şişkinlik sözkonusu olabiliyor. Bu da sağlığınız için gerekli temel maddelerin (makarna, sebze ve balık gibi) alımını engelleyebiliyor. Ayrıca aşırı suya tepki veren hücreler minerallerin böbrekler ve ter yoluyla atılımını hızlandırıp böbreklerin yorulmasına ve mineral eksikliğine yol açıyor. Hele bir de az tuzlu bir diyet uygulanıyorsa bacaklarda kramp ve yorgunluk gibi sorunlar ortaya çıkabiliyor. <br /><br />Değişik sıvılar alın <br />Normal bir beslenme programı ile vücudumuz günde yaklaşık bir litre su alıyor. İdeali ise günde yaklaşık 2.5 litre sudur. Evet, başlıca içeceğimiz su ama sağlığımız için diğer içeceklere de gün içersinde yer vermeliyiz.Çünkü organizmanın sudan başka sıvılara da ihtiyacı var.Ancak her içeceğin bir saati var.Organizmanın gün içersindeki taleplerine en iyi yanıtı verebilecek içeceği içmek kadar ne zaman içmek gerektiğini de bilmekte yarar var.Kısaca susadıkça içmek yeterli değil.Doğru zamanda doğru içeceği seçmek önemli. <br /><br />Saat 08.00 <br /><br />Uyanınca 1 bardak ılık su için. <br /><br />Neden? <br />Organizma gece boyunca toksin ve artık maddeler üretiyor. Bu maddelerin vücuttan atılımını kolaylaştırmak ve vücudun ısı mekanizmasını gün boyunca dengelemek için sabahın erken saatlerinde sıvı almak çok yararlı. <br /><br />Ne içmelisiniz? <br />Oda ısısında bekletilmiş 1 bardak su içmek böbrek ve bağırsakların işlevini artırarak vücudu toksin ve artıklardan temizliyor. Cilde pürüzsüz bir görünüm kazandırıyor. Dilerseniz su yerine idrar söktürücü ve toksin atıcı özellikler içeren bitkisel çaylar da içebilirsiniz. <br /><br />Saat 08.30 <br /><br />Kahvaltıda 1 fincan kahve için. <br /><br />Neden?<br />Günün ilk öğününde yani kahvaltıda enerji veren bir içeceği tercih edin. Gün ortasına kadar sizi formda tutmalı, zihni uyarmalı ve konsantrasyonu artırmalı. <br /><br />Ne içmelisiniz? <br />Kahve sinir sistemini uyaran maddeler içeriyor. Bu maddeler ani enerji verip, zihni açıyor ve konsantrasyonu artırıyor. Ayrıca metabolizmayı hızlandırıyor. <br /><br />Saat 10.30 <br /><br />Ara öğünde 1 bardak taze meyve suyu için. <br /><br />Neden?<br />Sabahları saat 10:00 ile 11:00 arasında vücudun su rezervi azalıyor. Kan şekeri düşüyor. Oganizmada yorgunluk ve konsantrasyon azalması başgösteriyor. Bu aşamada deyim yerindeyse vücudun yeniden şarj edilmesi gerekiyor. Organizmayı yeniden tazeleyerek güçlendirecek besleyici bir meyvenin suyu yararlı olur. <br /><br />Ne içmelisiniz?<br />Meyve suyu özellikle sıcak havalarda terle kaybedilen vitamin ve mineral tuzlarının geri alımını sağlıyor. Ayrıca meyvede bulunan şeker sayesinde enerji ile tansiyon iniş ve çıkışları sözkonusu olmuyor. Portakal, greyfurt, vişne, kayısı suyu, muzlu süt veya çilekli süt içebilirsiniz. . <br /> <br /> Saat 12:00 <br /><br />Güneşten koruyucu bir içecek için. <br /><br />Neden?<br />Hem öğle öğününe tok başlamak, hem terleyerek kaybettiğiniz mineralleri geri almak, hem de cildinizi güneşin zararlı etkilerinden korumak için betakaroten, C ve B vitaminleri ile mineraller içeren bir meyve suyuna ihtiyacınız var. <br /><br />Ne içmelisiniz?<br />Taze domates suyunda tüm bu özellikler mevcut. Domates, mineral özellikle de potasyum kaynağı. Ayrıca serbest radikallere karşı savaşan likopen maddesi içeriyor. Ancak organizmanın likopeni özümsemesi için domates suyuna 1-2 damla zeytinyağı ilave etmenizde yarar var. <br /><br />Saat 14:00 <br /><br />Yemekten sonra hazmı kolaylaştıran bir içeceği seçin. <br /><br />Neden? <br />Sıcak havalarda hazımsızlık sorunları çok yaygın bu nedenle hafif yemekler yenmeli. Öğle öğününde az yeseniz bile aşırı sıcak havaların etkisiyle hazımsızlık probleminden yakınabilirsiniz. Bu durumda mide salgısını artırarak hazmı kolaylaştıran bir içecek içmenizde yarar var. <br /><br />Ne içmelisiniz?<br />1 fincan çay için. Çay, hem hazmı kolaylaştırıyor, hem de içeriğindeki tein maddesi nedeniyle genelde bu saatlerde başgösteren uyku halini engelleyerek canlılık veriyor. <br /><br />Saat 17:00 <br /><br />Sağlıklı beslenmede nasıl ki öğünler belli saatlerde yeniyorsa sıvı alımının da doğru saatleri var.Vücudunuzun taleplerine gerektiği şekilde yanıt verebilmek için hangi saatte ne içeceğinizi bilmelisiniz. İkindi için besleyici bir meyve suyunu tercih edin. <br /><br />Neden? <br />Öğle öğününü bir küçük tost ya da hafif bir salata ile mi geçirdiniz? Günün bu saatlerinde hafif bir yorgunluk belirtisi ve konsantrasyon azalması sözkonusu olabilir. O halde vücudunuzu canlandıran ve besleyen hafif bir içeceğe ihtiyacınız var demektir. <br /><br />Ne içmelisiniz? <br />Şeker, vitamin ve mineral içeren olgun bir mevsim meyvesi ile hazırlanmış bir meyve suyunu tercih edebilirsiniz. Şeftali, kayısı, vişne, karpuz-kavun, ahududu gibi meyvelerle hazırlanmış meyve suyuna protein ve kalsiyum içerikli bir kahve fincanı süt ilave edin. Böylece akşam öğününe tok olarak başlayabilirsiniz. <br /><br /><br /><br /> <br /><br />Neden?<br />Akşam saatlerinde bunaltıcı sıcaklar yerini hafif bir serinliğe bırakıyor, ısı birkaç derece düşüyor ve hafif bir esinti çıkıyor. Bu saatler hafif bir soğu taze meyve suyu içmenin tam zamanı. <br /><br />Ne içmelisiniz? <br />Soğuk bir kadeh şarap akşam öğününün iyi bir eşlikçisi olabilir. İçerdiği şeker sayesinde enerji verirken, damar sistemi üzerinde olumlu etki ederek damarların genişlemesini sağlıyor. <br /> <br /><br /> <br /><br /><em><strong>Her rahatsızlığın bir içeceği var. </strong></em><br /><br />Diş ağrısı <br /><br />Ani diş ağrısına yakalandınız. Diş çürüğü ağrısı ya da dişeti iltihabı gibi sorunlarda acil tedavi için bir aspirini ağrıyan dişin üstüne koyun ve yavaş yavaş eritin.çünkü aspirin ağrı kesici özellik içerir. <br /><br />Baş ağrısı <br /><br />Düşük tansiyon kaynaklı başağrısını acil olarak tedavi etmek için bir fincan kahve için. Kahve, damarları yapılandırıcı etkisiyle tansiyonu yükselterek ağrıyı dindiriyor. Bu konuda en etkili kahve, yüksek miktarda kafein içeren Amerikan kahvesidir. <br /><br />Hazımsızlık <br /><br />Yemeği abartmış olabilirsiniz. Bu konudaki can simidiniz 1 bardak kolalı içecektir. Bu içecekler, mide sularının salgısını artırarak hazmı kolaylaştırırlar. Kola ayrıca mide bulantısını da geçirir. Kilo sorununuz varsa light içecekleri tercih edin. <br /><br />Güneş yanığı <br /><br />Güneşte fazla kaldınız. Cildiniz acıyor. Enerji verici bir meyve suyu imdadınıza yetişebilir. Bağışıklık sistemini güçlendirerek, cildi güneşin zararlı etkilerinden koruyan bol vitaminli portakal, greyfurt ya da limon suyunu günde birkaç kez için. <br /><br />Uykusuzluk <br /><br />Sıcaktan ya da ortam değişikliğinden kaynaklanan uykusuzluktan yakınıyorsanız yatmadan yarım saat önce 1 kaşık bal ilaveli süt için. Sütte bulunan triptofan adlı aminoasit, gevşetip rahatlatıyor. Bal ise yatıştırıcı etkili serotonin üretimini artırıyor. <br /><br />İshal <br /><br />Yaz aylarının en yaygın hastalıklarından biri ishal. Soğuk ve çiğ besinlerden oluşan beslenme alışkanlığından kaynaklanıyor. Tedavi için; içine birkaç damla limon suyu damlatılmış 1 bardak su için. <br /><br />Yorgunluk <br /><br />Yılın yorgunluğunu bir kaç günlük tatille atmak zordur. İş yoğunluğundan uzakta dinleniyorsunuz ama bir türlü kendinizi toparlayamıyorsunuz. Ani enerji toplamak için bir kadeh şampanya için. Dinginlik veren bu içki ile moraliniz de yükselecektir . <br /><br />Adet sancıları <br /><br />Adet zamanı gelince tatlı yeme isteği başgösteriyor, sinirlilik artıyor ve karın ağrıları ortaya çıkıyor. 1 tatlı kaşığı kakao ilaveli 1 bardak süt içeriğindeki triptofan sayesinde sancıyı dindiriyor. Şişkinlikten yakınıyorsanız laktoz içermeyeni seçin.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-35078267782034514622007-12-08T14:25:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.562-08:00'Bebeklere bal yedirmeyin'<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTN-v6ncoNC6HY2-h-DWujRetS9xroGxdSI5Ojs5kDpgT6URQXKhT_jlRMMEQWvTeQrrxtNj2y9wOqm-wQBxVeV4CF8p6YoWgpuUgfU-AEUrDJGxYA1SgKEI-uIenlYEJLQ6RRt28eaeT3/s1600-h/08102007115157_642_506545bal.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTN-v6ncoNC6HY2-h-DWujRetS9xroGxdSI5Ojs5kDpgT6URQXKhT_jlRMMEQWvTeQrrxtNj2y9wOqm-wQBxVeV4CF8p6YoWgpuUgfU-AEUrDJGxYA1SgKEI-uIenlYEJLQ6RRt28eaeT3/s320/08102007115157_642_506545bal.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141732162775047282" /></a><br />Sağlık Bakanlığı, alerjin maddeleri içermesi nedeniyle bir yaşından küçük bebeklere bal yedirilmemesini önerdi. Sağlık Bakanlığı, annelere, bebek beslenmesiyle ilgili birkaç püf nokta verdi.<br /><br /><strong><em>Bal yerine pekmez</em></strong><br />"Alerjin maddeleri içermesi nedeniyle bir yaşından küçük bebeklere bal verilmemelidir. Bunun yerine besleyici değeri çok daha fazla ve demirden zengin olan pekmezin tüketilmesi daha sağlıklıdır" diyen Bakanlık, böbrekleri henüz gelişmediğinden ve böbrek solid yükünü artırdığı için bir yaşına gelene kadar bebeklere tuz ve tuzlu gıdaların da verilmemesi gerektiğini bildirdi.<br /><br />Bakanlık, "Şeker de boş kalori kaynağı olup, gelişmeye katkısı bulunmadığı ve yeme isteğini azalttığı için bebekler için uygun besinlerden değildir" açıklaması yaptı.<br /><br /><strong><strong><em>Anne sütünden vazgeçmeyin!</em></strong></strong><br />Bebeklere ilk altı ayda sadece anne sütü verilmesini öneren Bakanlık, altı ayın sonunda uygun pişirme yöntemi kullanılarak hazırlanan balık ve yumurta verilebileceğini kaydetti.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-88240176938103860282007-12-08T14:22:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.690-08:00Yoğurdu geceleri yiyin!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAitx-mq9fNxGsFD0DtDjI2Xueow8Xl6Ao3YpZZNjACpRlPpHEZ1E1wV70aTLGq3zbRb_YEMRpCVH4xL4JyWdniblHyjXuAq3MpJChJjeoHBHSJgreB1FKwtYCNG6zBQzv1HtrSqEURL9m/s1600-h/03122007153037_642_516240yog.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhAitx-mq9fNxGsFD0DtDjI2Xueow8Xl6Ao3YpZZNjACpRlPpHEZ1E1wV70aTLGq3zbRb_YEMRpCVH4xL4JyWdniblHyjXuAq3MpJChJjeoHBHSJgreB1FKwtYCNG6zBQzv1HtrSqEURL9m/s320/03122007153037_642_516240yog.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141731741868252258" /></a><br /><strong>Yoğurt bazı yemeklerin besin değerini öldürebiliyor, bu nedenle genellikle gece yatmadan önce tek başına yenmeli.</strong><br /><br />Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Sağlık Yüksekokulu Müdürü Prof. Dr. Erdem, yaptığı açıklamada, bazı yemeklerin yanında yoğurt yemenin Türk mutfağının vazgeçilmez özelliği olduğunu; bio teknolojik bir ürün olan yoğurdun, vücuda çok faydalı antibiyotikler, vitaminler ve kimyasal maddeler içerdiğini söyledi. <br /><br />Yoğurdun sindirim sistemini düzenleyici bazı mikroorganizmaları da barındırdığına işaret eden Prof. Dr. Erdem, "Yoğurdun içindeki bazı kimyasallar, bazı organizmaların üreyebilmesine engel vermeyen kimyasallardır. Yani yoğurdu mayalayan organizma, aslında başka organizmaların üremesini engellemek adına bazı maddeler salar. Biz yoğurdu yediğimiz zaman o maddelerden yararlanabiliyoruz" dedi.<br /><br />Yatmadan önce bir kase yoğurt <br />Prof. Dr. Erdem, bazı yemeklerin vazgeçilmezleri arasında bulunan yoğurdun, bu yemeklerdeki besin değerlerinin bağırsaktan emilimini engellediğine dikkati çekerek, "Alışkanlık olarak yemekle birlikte yenen yoğurt, bazı yemeklerin besin değerini olumsuz etkileyebiliyor. Yoğurt, etrafında bazı organizmaların büyümesini engelleyebilmek için onların büyümesini sağlayan gerekli bir takım maddeleri ortadan kaldırabilir. Mesela demiri bağlaması gibi" diye konuştu. <br /><br />Prof. Dr. Erdem, yoğurdun içindeki vitamin ve minerallerin faydasının görülebilmesi için ana yemeği yedikten bir iki saat sonra, yani yatmadan önce kendi başına bir besin maddesi olarak alınması gerektiğinisalihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-37422878434802050112007-12-08T14:19:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.858-08:00Gripten korunmak için...<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuvBdlv7ZJUIVIbQ-S_8VJ4U_9y1KGDgI-UGwO-dibiRZEiZODKniNeTxk5VKtZDus9Tc7RDW-dX6FDyEPXtm2ni5DFwj5Ls6HJf2abk4Yay8ZY-nUewChIdivN4Bdx-5BcvureF0joQgN/s1600-h/04122007115136_642_516367bes.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiuvBdlv7ZJUIVIbQ-S_8VJ4U_9y1KGDgI-UGwO-dibiRZEiZODKniNeTxk5VKtZDus9Tc7RDW-dX6FDyEPXtm2ni5DFwj5Ls6HJf2abk4Yay8ZY-nUewChIdivN4Bdx-5BcvureF0joQgN/s320/04122007115136_642_516367bes.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141730638061657154" /></a><br />Kış aylarının en belirgin hastalıklarından grip ve nezleden korunabilmek "sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme" ile mümkün.<br /><br />Açıklamada, havaların soğuması ile birlikte genellikle yağlı ve şekerli besinlere eğilimin artması, kapalı ortamlarda ve gecelerin uzaması nedeniyle televizyon başında fazla zaman geçirilmesi dolayısıyla vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler oluşabildiği anımsatıldı.<br /><br />Açıklamada, sağlıklı beslenme için şu önerilerde bulunuldu:<br /><br />• Dört besin grubunda bulunan çeşitli besinlerden, günde en az 3 ana, 3ara öğünde yeterli miktarda tüketilmeli. <br /><br />• Savunma sistemini güçlendirici etkisi olan A ve C vitamini gibi antioksidan vitaminleri içeren havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, maydanoz gibi sebzelerin yanı sıra portakal, mandalina, elma gibi meyveler yenilmeli. <br /><br />• Gerek C vitamini ihtiyacının karşılanmasında gerekse de sıvı alımınakatkı sağlaması açısından taze sıkılmış meyve sularının tüketimi sıkça yapılmalı. <br /><br />• Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli etkiye sahip E vitaminini sağlamak için yeşil yapraklı sebzeler, fındık, ceviz gibiyağlı tohumlar ve kurubaklagiller yeteri miktarda tüketilmeli. <br /><br />• Kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacını karşılayamamasına neden olur. Balık, çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot minerallerinden alınmalı. <br /><br />• Yağ tüketimine özellikle dikkat edilmeli, katı margarin, tereyağı ve yoğun yağlı etlerden uzaklaşılmalı. <br /><br />• Kilo kontrolününü sağlanması için saf şeker ve şekerli besinler yerine kepekli ekmek, makarna, bulgur gibi tam tahıl ürünlerinin tüketilmesine dikkat edilmesi gerekir. <br /><br />• Enerjisi yüksek hamur tatlıları yerine sütlü tatlılar ve meyve tatlılarının tercih edilmesi ve hareketsizliknedeniyle artan sindirim problemlerinin önlenmesi için fiziksel aktivite yapılmalı. <br /><br />• Vücut ısısını dengede tutabilmek amacıyla bol sıvı alımı yapılmalı. <br /><br />• Her gün en az 2-2.5 litre su içilmeli.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-47697466083985825762007-12-08T14:17:00.000-08:002008-12-08T22:55:09.997-08:00Astımdan ne korur?<strong>Gebelikte tüketilen yiyeceklerden, çocukların astıma yakalanmasında koruyucu etkiye sahip tek gıda elma.</strong><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrECARgw5R2v-lzg_3_vyEVjWtu8tlXUwDGELTAa5SV_Og69ZjLGy3MsfTAuDzOf44uSNuoeRUNilQoRdiymRwH0jwaVnmqb61-AlnAxznKG6G8pSpKsYvypTkrIa7lfftKja2psjSglel/s1600-h/07092007160247_642_501470elm.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrECARgw5R2v-lzg_3_vyEVjWtu8tlXUwDGELTAa5SV_Og69ZjLGy3MsfTAuDzOf44uSNuoeRUNilQoRdiymRwH0jwaVnmqb61-AlnAxznKG6G8pSpKsYvypTkrIa7lfftKja2psjSglel/s320/07092007160247_642_501470elm.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141730084010875954" /></a><br /><br />Hamilelik sırasında annenin yediği elma, bebeği astımdan koruyor. Hollandalı ve İskoç bilim adamlarının gerçekleştirdiği araştırmada; annelerin gebelikleri sırasında tükettikleri yiyeceklerden, çocukların astıma yakalanmasında koruyucu etkiye sahip tek gıdanın elma olduğu tespit edildi.<br /><br /><strong><em>Balık da faydalı</em></strong><br />Thorax dergisinde yayımlanan araştırmada, anneleri haftada 4'ten fazla elma yiyen çocukların astıma yakalanma riskinin, haftada hiç ya da bir elma yiyen annelerin çocuklarından yüzde 53 daha az olduğu belirtildi. Araştırma ayrıca, hamilelik sırasında balık yemenin, çocuklarda egzamaya yakalanma olasılığını azalttığını gösterdi. Haftada bir kez ya da daha fazla balık tüketen gebelerin çocuklarında, diğerleriyle kıyaslandığında egzama riskinin yüzde 43 daha az olduğu açıklandı.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-15327502148979776372007-12-08T14:10:00.000-08:002008-12-08T22:55:10.175-08:00Ne kadar uyumalıyım? <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg814FMbR3wLRje3mshxQ7NT0_Mn17fq1dO0gz2LbwhC_RcvX63ysRu9ANKGmgdP_1nYcIoHe3kYqZe8JuLKyossYc42sQyOe-F2iBpWdgiVWyA7G9w6vcLB07oZCXfq5kZHmE9VjS-jVJj/s1600-h/27072007100033_501_493709uyk.jpg"><img style="cursor:pointer; cursor:hand;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg814FMbR3wLRje3mshxQ7NT0_Mn17fq1dO0gz2LbwhC_RcvX63ysRu9ANKGmgdP_1nYcIoHe3kYqZe8JuLKyossYc42sQyOe-F2iBpWdgiVWyA7G9w6vcLB07oZCXfq5kZHmE9VjS-jVJj/s320/27072007100033_501_493709uyk.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141728692441472034" /></a><br />Birçok gencin her gece sekiz buçuk saatten 9 saatte kadar hatta bazen daha da fazla uyumaya ihtiyacı var.<br />Bu ortalama uyku süresi sınava girecek, spor yapacak ya da yoğun çalışmaları olan kişilerin gün içinde dinç olmaları ve sendelememeleri için gereklidir. Ama ne yazık ki birçok genç gerekli uykuyu almıyor. <br /><br /><em><strong>Gençler neden yeteri kadar uyumuyor? </strong></em><br />Genelde gençlere geç yattıkları için tepki gösterilir. Sonuçta da uykuda kalarak okula gidemezler ya da sınıflarında uykularına devam ederler. <br /><br />Araştırmalara göre gençlerin uyku süreleri çocukların ve yetişkinlerinkinden çok daha farklı olduğunu gösteriyor. <br /><br />Gençler geç yatıp geç kalkıyor<br />Bu çalışmalara göre gençlik yıllarında vücudun biyolojik saati kişiye geç yatmasını ve geç uyanmasını söylemesine ayarlanmış gibidir. Erken yatıp erken kalkan çocuklar ve yetişkinlerden farklı olarak gençlerin vücutları onlara geç yatıp, geç kalkmalarını söyler. Günlük ritimdeki bu değişimin nedeni beyin hormonu olan melatoninin gençlerde çocuk ve yetişkinlere nazaran daha geç saatlerde üretilmesidir. Bu da gençlerin erkenden yatmalarını daha da zorlaştırır. <br /><br />Vücuttaki bu tür günlük ritim değişiklikleri genelde biz her zamankinden daha da yoğun olduğumuz zamanlara denk gelir. <br /><br />Birçok genç için derslerde daha başarılı olma baskısı çocukluklarınkinden daha da yoğun olur ve fazla çalışmadan bunun üstesinden gelemezler. Fakat gençlerin bunun dışında farklı istek ve uğraşları da vardır; spor, ders dışı aktiviteler ya da bunlarla birlikte part-time çalışıp para kazanmaları gibi. <br /><br /><strong><em>Okul saatleri etken</em></strong><br />Okulların erken saatleri de uyku noksanlığında önemli bir rol oynar. Geç saatte yatan bir genç okul için çok erken kalkmak zorunda kalır. Bu da onun uykusunu yalnızca 6-7 saate sığdırması demektir. 1-2 saat eksik uyumak çok önemli bir sorun değildir fakat gün içinde anlama zorluklarına ve dikkat dağılmasına neden olabilir. <br /><br /><strong><em>Uyku neden önemlidir? </em></strong><br />Uyku noksanlığı kişilerin yeteneklerine, dikkatlerine ve tavırlarına kadar etki gösterir. Araştırmalar lise öğrencilerinin yüzde 20'sinin sınıfta uyuya kaldığını ve bir çoğunun da uykusuzluk yüzünden düşük notlar aldığını göstermiştir. Uykusuzluk aynı zamanda gençlerin spora olan kabiliyetlerinde de zayıflamaya neden olmuştur. <br /><br />Uykusuzluk sonucu oluşan yavaş tepkiler ve dikkatsizlik sadece okul ve spor performanslarına etki etmez. Uykusuzluk reaksiyon ile reflekslerde zayıflamalara da neden olur ve araç süren birçok insanın hayatını tehlikeye atar.<br /><br /><strong><em>Uykusuzluk depresyon sebebi</em></strong><br />Uykusuzluk ayrıca kendinizi mutsuz ve depresif hissetmeniz gibi duygusal problemlere de neden olur. Uyku, vücut sistemlerini yavaşlatarak ve rahatlatarak, kalktığımızda kendimizi fiziksel olarak daha güçlü hissetmemizi sağlar. <br /><br />Yeterli miktarda uyuduğumu nasıl anlayacağım? <br />Yeterli miktarda uyuduğunuzu düşünseniz bile bazen uyumamış olursunuz. İşte yetersiz uykunun birkaç belirtileri: <br /><br />• Sabahları kalkmada zorluk çekmek<br /><br />• Konsantre bozukluğu<br /><br />• Sınıfta uyuyakalma<br /><br />• Keyifsizlik ve depresif olmak <br /><br /><em>Nasıl daha fazla uyku alabilirim?</em> <br />Son zamanlarda aileler ve öğretmenler gençlerin uykularını alabilmeleri için ortaokul ve liselerde derslere geç saatte başlanması önermişlerdir. Bazı okullar bu öneriyi çoktan uygulamaya geçirmişlerdir. Siz, arkadaşlarınız, aileniz ve öğretmenleriniz okulların geç saatte açılması uygulamasını beklerken, aynı zaman da sizin kendi ayarlarınızı ve planlarınızı yapmanız gerekmektedir. <br /><br />Daha iyi uyumanızı sağlayacak birkaç yardım: <br /><br />• Kendinize düzenli bir yatma saati belirleyin.<br /><br />• Her gece aynı saatte uyumak vücudunuza uyku saatinin geldiği sinyallerini verir. Her gün aynı saatte kalkmak da sizin rahat uyanmanıza yardımcı olur. Bu yüzden hafta sonları için bile programınıza uymaya çalışın. Uyku saatini yarım saatten fazla geciktirmeyin yada 2-3 saat sonra kalkmayın. <br /><br />• Düzenli egzersiz yapın.<br /><br />• Uykudan önce egzersiz yapmamaya çalışın, çünkü vücut ısınızı yükseltip, uyanmanıza sebep olabilir. Uyku uzmanları yatmadan 5-6 saat önce egzersiz yapmanın(öğleden sonra) kişinin uyumasına yardımcı olduğuna inanırlar. <br /><br />• Uyarıcı içeceklerden uzak durun. <br /><br />• Akşam 4’ten sonra kahve ve soda gibi kafein içeren şeylerden uzak durun. Nikotin de bir uyarıcıdır, bu yüzden sigarayı bırakmak daha rahat uyumanızı sağlar. Akşamları alkol almak kişinin yorgun olmasına ve geceleri sık sık uyanmasına neden olur. <br /><br />• Kafanız rahat olsun. <br /><br /> Yatmadan önce şiddet, korku veya aksiyon içeren film ya da dizilerden kaçınmaya çalışın. En ufak bir detay bile beyninizde yer edinip, kalp çarpıntılarına neden olabilir. <br /><br />• Işıkları loş bırakarak rahatlayın. <br /><br />• Işık beyninize kalkma vaktinin geldiği sinyalini verir.Parlak ışıklardan uzak durmak (bilgisayarlar da dahil!) ve dinlendirici, sakin müzikler dinlemek vücudunuzun rahatlamasına neden olur. <br /><br />• Çok fazla şekerleme yapmayın. <br /><br />• Gün içerisindeki 30 dakikadan fazla uykular daha sonra uyumanıza engel olur. <br /><br />• Gece çalışmalarından uzak durun.<br /><br />• Büyük bir test yada iş yapmak için geceyi beklemeyin. Sınav öncesi geceler sakın uykunuzu ihmal etmeyin çünkü uykusuz kalmak çok çalışmaktan kötüdür, ve tüm gün performansınızı etkiler. <br /><br />• Uyumak için uygun bir uyku ortamı yaratın. <br /><br />• Çalışmalar insanların en iyi karanlıkta uyuduklarını göstermiştir. Perdelerinizi kapatın, içeri ışık almayacaklarından emin olun ve eğer soğuksa odanızdaki ısıtıcıları açın(üzerinize pike örtün yada pijamalarınızı giyin) <br /><br />• Gürültüde uykunuzu bölen durumlardan biridir. Genelde sessiz ortamlarda yatmaya çalışın. <br /><br />• Gün ışıklarıyla uyanın. Canlı ışıklar size uyanma vakti olduğunu gösteren bir sinyaldir. <br /><br />• Eğer uykuluysanız, kendinizi iyi hissetmeniz biraz zordur. "Uyku" programınız sizin sağlıklı ve canlı kalmanıza yardımcı olur.salihhttp://www.blogger.com/profile/06854240575888714842noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-87549518047564586122007-12-07T13:44:00.000-08:002008-12-08T22:55:10.274-08:00Genç ve sağlıklı kalmanın yolları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3eBzDG9MpJftUdASRcmA6SeaHLO1D62WeS-fCkK2PCnRnBr381BOyX3axdl_iFQ2DIUtWKu6noDC9LhOIc3LX8Y2sc5_k6vNpEu8Zme1fhUPgxCVLD38idHBSX-nQu6odBOKmc2HQioU/s1600-h/gencvesaglikli.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141353162833529890" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3eBzDG9MpJftUdASRcmA6SeaHLO1D62WeS-fCkK2PCnRnBr381BOyX3axdl_iFQ2DIUtWKu6noDC9LhOIc3LX8Y2sc5_k6vNpEu8Zme1fhUPgxCVLD38idHBSX-nQu6odBOKmc2HQioU/s200/gencvesaglikli.jpg" border="0" /></a><br /><strong>Çok çalışıyor ve yoruluyorsanız ya da hiçbir iş yapmasanız da çabuk yorulduğunuzu hissediyorsanız, yediğiniz yiyecekler aynı olmasına rağmen kilo alıyor veya sağlığınızın bozulduğunu düşünüyorsanız, uzmanların önerilerine kulak vermelisiniz.</strong><br /><div><br />Sağlık sorunları; hızlı yaşam temposu, yanlış beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik nedeni ile ortaya çıkıyor. Hayatınızda yapacağınız birtakım değişiklikler ile yeni ve doğru alışkanlıkların kazanılması, size sağlıklı bir yaşam sunuyor. Suadiye Memorial Tıp Merkezi İç Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. Soner Dileklen, “Hareketli yaşam temposu ve hastalıklara zemin hazırlayan çevresel faktörlere rağmen genç ve sağlıklı kalmanın yolları” ile ilgili püf noktalarına dikkat çekiyor.<br /><br /><strong>SAĞLIKLI OLMAK ELİNİZDE<br /></strong><a href="http://hastalikrehberi.blogspot.com/">Hastalıklar</a>, teknolojik gelişmelerdeki ilerlemelere rağmen her geçen gün artıyor. Bunun temel nedeni, yeni tedavi yöntemlerinin bulunmasına rağmen hastalıkların oluşması için gerekli birçok çevresel faktörün yaşamımıza girmesi. İnsanlar artık işlerini daha az enerji harcayarak yapıyor ve gıdaya ulaşım hızı ve kolaylığı da ciddi oranda arttı. Çalışma temposu ve trafiğin zaman kısıtlılığını getirmesi ile birlikte yemek yeme süreleri de kısaldı.<br /><br />Bilimsel gelişmeler gıda maddelerimizdeki katkı maddelerinin ve hormonsal maddelerin kullanımını artırarak hücresel düzeyde gelişimlerin çok daha abartılı olmasına zemin hazırladı. Bu gelişmeler genetik yapımızdaki hastalıkların daha kolay ortaya çıkmasını tetiklemeye başladı.<br /><br />Bütün bu gelişmelere rağmen sağlıklı ve uzun yaşamak için hala elimizde birtakım yollar olduğu unutulmamalıdır. Bizlere düşen görev bu yöntemleri kendimiz uygularken çocuklarımıza da çok daha özenli olarak ilgilenmeliyiz. Sağlıklı yaşam felsefesini onlara küçük yaşta aşılayıp gelecekte sağlıklı bireyler olmalarını sağlamalıyız. Sağlıklı ve genç kalma felsefesinde temel esasları şöyle sıralamak mümkün:<br /><br /><strong>GENETİK ŞİFRENİN SAPTANMASI</strong><br />Bu gelecekte karşılaşacağınız temel hastalıklara olan yatkınlığınızı saptamaya yarar. Bu inceleme ile yapılacak tedavilere ciddi olarak ışık tutulabilecektir Bu yöntemde amaç, ana hastalık guruplarında (kanser, kalp hastalığı, şeker hastalığı ,felç, Alzheimer vb.) yatkınlıklar tam olarak saptanmakta ve olası ek tedaviler daha doğru verilebilmektedir.<br /><br /><strong>ZİHİNSEL VE DUYGUSAL TAVRIN DÜZENLENMESİ</strong><br />Düşüncelerimizin ve duygularımızın sağlık düzeyimizi ve yaşam kalitemizi ileri derecede etkilediği bilinmektedir. Günlük olaylara verdiğimiz tepkiler yaşamda karşılaşılan olaylar karşısındaki hareketlerimiz sağlıklı olma yolunda önemli rol oynarlar. Peki bu konuda neler yapmalıyız?<br /><br />İyimser olun<br />Kendi kendimizi eleştirirken pozitif olun<br />Hayatın doğru giden pozitif yanları ile ilgili kendinize sorular sorun ve bunları yanıtlayın, bu bize yaşamımızdaki güzellikleri tekrar görmemizi sağlayacaktır.<br />Uzun süreli ve sık gülün.Bu, size yaşamın keyifli ve eğlenceli yönlerini hatırlatacaktır.<br />Karşınıza mantıklı hedefler koyun ve bunun için çaba sarf edin.<br />Dostluklar kurun.<br />Arkadaş çevrenizi arttırın sık birlikte olmaya çalışın<br />Her gün en az 7-8 saat uyuyun<br />Siz ve aileniz ara ara oyunlar oynayın<br />Her gün kendinize okumak için zaman ayırın.<br />Sevdiğiniz bir kitap veya dergiyi okuyun<br />Fırsat bulabiliyorsanız dans edin<br />Ev ve sağlık durumunuz müsait ise hayvan besleyin<br />Hafta sonları ormanlık alanlarda uzun yürüyüşler yapın<br /><br /><strong>EGZERSİZ DÜZENİNİN SAĞLANMASI<br /></strong>Sağlıklı bir yaşamın anahtarı düzenli egzersizden geçer. Bu nedenle her ne şekilde olursa olsun her hafta en az 180-200 dk yürüyüş yapmakla başlamak en doğru yaklaşım olacaktır. Yapılan her egzersizin 48 saat olumlu etkilerinin devam ettiği düşünülürse; gün aşırı yapılacak egzersizlerin ciddi oranda metabolik düzenleme yapması muhtemeldir.<br /><br />Fiziksel egzersize yavaş başlayıp artırmalısınız.<br />Her egzersiz öncesi 10 dakika ısınma süreci geçirilmelidir.<br />Egzersizin devamında 20-30 dakika güç egzersizi ve sonrasında 10-20 dakika esneme ve soğuma şeklinde bitirin<br />En az gün aşırı egzersizi yapmayı ihmal etmeyin<br />Her seferinde değişik egzersizleri deneyin Sevmediğiniz egzersizi yapmayın<br />Egzersiz sırasında bol su tüketin (minimum 2 lt)<br />Egzersiz başlamasından 3 dakika sonra maksimum kalp hızının (220-yaş) yüzde 80’ine ulaşabiliyorsanız ve dinlenmenin 2’nci dakikasında kalp hızınız normale dönüyorsa fiziksel kondisyonunuz iyi demektir.<br /><br /><strong>YEME ALIŞKANLIKLARININ DÜZENLENMESİ</strong><br />Asıl hedef yeme dürtüsünün azaltılmasıdır. Günlük yenilen gıda ve harcanan enerjinin kaydını tutun. Yemek sonrası alışverişe çıkmayın. Liste ile alışveriş yapın. İkramları reddetmeyi bilin .Atıştırmalardan kaçının. Artan yemekleri saklamayın.<br /><br /><strong>SAĞLIKLI VE DENGELİ BESLENME KURALLARI<br /></strong>Sık sık ve az az yemek yiyin. En az 5-6 öğün tüketin. Yüksek kalorili besinlerden uzak durun. Günde 4-5 porsiyon sebze 5-6 porsiyon meyve yiyin. Günde en az 1.5-2 lt su tüketin.Kompleks karbonhidratları (koyu renkli ) daha çok tüketin. Tuzdan uzak durun ek tuz yemeğinize ekmeyin. Yemeğinizi yavaş yiyin.Yemeklerinizde kızartma yerine ızgara ve haşlama tercih edin. Mutlaka kahvaltı yapın. Sebze ve meyveleri çok parçalamadan tüketin. Yağ tüketiminizi zeytinyağı veya çiçek yağı olarak yapın. Süt ve süt ürünlerini yağsız tercih edin. Tatlı ve meyveyi yemek üstü değil ara öğünde tüketin. Yemeklerde daha çok lif tercih edin.<br /><br /><strong>VİTAMİN VE MİNERALLERİN ETKİSİ</strong><br />Yaşına ve genetik yapısına bağlı olarak değişmekle birlikte vücudumuzun birçok element ve vitamine ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaçlar doğru ve dengeli beslenme kurallarına uyarak yerine konmasına rağmen ileriye dönük olarak vücudumuzun genç kalması için bu maddeleri daha yüksek dozda almamız gerekir.<br /><br /><strong>1.Folik asit:</strong> Kandaki damar yapısını bozan homosistein maddesini düşürerek kalp krizi ve felç gibi damar problemlerinin oluşumu engeller. Kırmızı kan hücrelerinin oluşumunu ve fonksiyonlarına destek verir. Hamilelerde özellikle bebeğin sinir sistemi gelişiminde çok ciddi katkıları vardır. Sadece sebze ve meyvelerden almamız mümkün olmadığı için dışarıdan alınmalıdır. Özellikle pişirme folik asiti yok ettiği için çiğ yenmesi doğru olur. 800 mikrogram günde alınması gerekir. Özellikle genç bayanların düzenli olarak kullanması gereklidir. Folik asit; peynir, tavuk, kırmızı et, mercimek, baklagiller, turunçgiller, şeftali, balık yeşil yapraklı sebzeler, koyu renkli pirinçte bulunur. Alkol alımı emilimi bozar. Doğum kontrol hapı kullananlarda kan düzeyi düşebilir.<br /><br /><strong>2.B6 Vitamini:</strong> Hücre oluşumunda ve yenilenmesinde görev yapar. Eksikliğinde kanser hücresinde artış olabilir. Günde 6 mg kullanmalıdır. Genetik şifrelerimizi sağlayan DNA sentezi için gereklidir. Bağışıklık sisteminde düzenleme rolü vardır. Damar serliğini de önleme rolü saptanmıştır. Eksikliğinde; iştahsızlık, yorgunluk, baş dönmesi, yara iyileşmesinde gecikme, hafıza zayıflaması, saç dökülmesi gibi şikayetler saptanır. Havuç, tavuk, balık, bezelye, ıspanak, ceviz, ayçiçeğinde bulunur.<br /><br /><strong>3.B12 Vitamini:</strong> Mideden salınan bazı maddelere bağlanarak emilir. Eksikliğinde sinir sistemi hafıza zarar görür. Kan hücrelerinin yapımında ve demir yapılanmasında görev alır. Eksikliğinde yorgunluk, kabızlık, depresyon, hafıza kaybı, sinirlilik, çarpıntı, dilde yanma gözlenir. Hayvansal ürünlerde bulunur. Yumurta, deniz ürünleri, süt ve süt ürünleri de B12 bulundurur. Vejetaryen beslenenlerde günde 25 mikrogram alınmadığında vücutta azalır.<br /><br /><strong>4.C Vitamini:</strong> Hücre yapılanması ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesine görev alır. Doku gelişimi ve tamirinde böbrek üstü bezlerin yapısında görev alır. Kanseri önlemede rolü vardır. Demir emilimine yardımcı olur. Tansiyon ve kolesterolde düşürme ve yara iyileşmesinde hızlanmayı sağlar. Meyvelerden özellikle; çilek, kiraz, yeşil sebze, brokoli ve turunçgillerde bulunur. Günde 1 -1.5 mg alınmalıdır.<br /><br /><strong>5.Kalsiyum:</strong> Kemik ve bağ dokusunda bulunan önemli bir elementtir. Kas, kemik yapı, kalp ve enerji metabolizmasında görev alır. Yaşla beraber ihtiyaç artar. Günde 1.2-1.6 mg alınması doğru olur. Süt ve süt ürünlerinde, bazı sebzelerde, deniz ürünlerinde bulunur.<br /><br /><strong>6. D vitamini:</strong> Kalsiyum ile birlikte kemiğin yapı taşıdır. D vitamini olmadan kalsiyum etkili olamaz. Normalde günde 10 dk güneşlenerek ihtiyaç karşılanır.<br /><br /><strong>7. Magnezyum:</strong> Kalsiyum metabolizmasını düzenlemeye yarar. Kalp ve damar duvarında etkileri vardır. Kepekli ürünlerde, tahıllarda, soya, kuruyemiş üzüm pancar da bulunur.<br /><br /><strong>8.Çinko:</strong> Bağışıklık sisteminde, bağ dokusunda rolü vardır. Hayvansal ürünlerde balıkta baklagillerde bulunur. Günde 12-15 mg alınmalıdır.<br /><br /><strong>9. Potasyum:</strong> Damar yaşlanmasını geciktirir. Kalp üstünde etkileri vardır. 3 gr üstünde alınmalıdır. Şeftali, patates, somon balığı, karpuz, kuru kayısı, muz, kestane ve enginarda bulunur.<br /><br /><strong>10.Flovinoidler:</strong> Güçlü antioksidan etkileri kanser ve kalp hastalığı riskini azaltmaya yarar. Bu guruptan Kaşetin; çikolata, kuru baklagillerde ve çayda bulunur. Kuvarsetin ise; soğan, pırasa, kuşkonmaz, lahana, brokoli, biber, greyfurt, elma, erik, turp, patates, ıspanak, kiraz ve çilekte bulunur. Tanen, çayda bulunan mikrop öldürücü, tansiyon düşüren, bağışıklığı arttıran önemli bir maddedir. Yeşil çayda da kanser önleyici maddeler vardır.<br /><br /><strong>11. Likopen:</strong> Domateste karpuzda önemli miktarda bulunan damar düzenleyici, kanser, katarakt ve eklem romatizmasında etkili bir maddedir. Ayrıca kemik erimesi, astım gibi hastalıklarda da etkilidir. Günde 1 domatesin yeterli olduğu çalışmalarda saptanmıştır.<br /><br /><strong>12 Lütein:</strong> Yeşil yapraklı sebzelerde özellikle ıspanakta ve bazı meyvelerde bulunur. Kanser önleyici özelliği mevcuttur. Göz retina ve lens tabakasının hücresel yapısının düzenlenmesinde görev yapar.<br /><br /><strong>13.Koenzim</strong> Q10: Glikoz ve enerji metabolizmasında düzenleyici etki yapar. Kalp kasını güçlendirir. Parkinson hastalığında sinirleri güçlendirir. 0.3-1.2 mg dışarıdan alınmalıdır.<br /><br /><strong>14.Alfa Lipoik asit:</strong> Hücre enerji üretiminde kullanılır. Hücrenin yenilenmesinde görev yapar.15. L-Karnitin: Damar yaşlanmasını azaltır. Hafıza düzenlenmesinde ve DNA genetik yapısında yenileme yapar.<br /><br /><strong>16. Ginko biloba:</strong> Bilinç ve unutkanlık fonksiyonlarını yeniler. Pıhtılaşmayı azaltır.<br /><br /><strong>17. Ginseng:</strong> Bağışıklık sistemini güçlendirir. Şeker metabolizmasında görev alır.<br /><br /><strong>18. Glukosamine Kondroitin SO4:</strong> Eklem ve kıkırdak dokuda yapılanmayı sağlar. Kemik ve eklem kireçlenmesinde düzenleyici etki eder.<br /><br /><strong>19. Krom:</strong> İnsülin üretiminde rolü vardır. İnsülinin kullanımını artırarak insülin direncini azaltır ve kilo vermede yardımcı olur. Kolesterol düşürücü etki eder. Kemik erimesini azaltır ve kasların güçlenmesinde rolü vardır. Kepekli tahıl ürünlerinde, et ürünlerinde vardır.<br /><br /><strong>20.Selenyum:</strong> Kanser oluşumunda ve yaşlanmada geciktirici etkisi vardır. Sarımsak, deniz ürünleri ve kepekli ürünlerde bulunur.Bu ürünler doktorunuzun önerileri ölçüsünde düzenli olarak kullanılmalıdır. Yine doktor tavsiyesi ile ilaç tedavisi de uygulanabilir.<br /><br />Kaynak:ntvmsnbc</div>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-12086518407965847642007-12-07T13:41:00.000-08:002008-12-08T22:55:10.735-08:00Beslenmede ilk ve daima: Süt<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZhb67msuxJv_S1f21wSnxyqvRzjSe8NlX4lDjyqRVKSm9vDvp0HO1aLEHGca3Ocme-JlJdPEOJI7TTZlP6LNhSoam3KC65phXjCl6_2sEs9VKcPzLfqDrjok5O-8VGzSvYrU2fF9gKN4/s1600-h/sut.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141349636665379858" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhZhb67msuxJv_S1f21wSnxyqvRzjSe8NlX4lDjyqRVKSm9vDvp0HO1aLEHGca3Ocme-JlJdPEOJI7TTZlP6LNhSoam3KC65phXjCl6_2sEs9VKcPzLfqDrjok5O-8VGzSvYrU2fF9gKN4/s200/sut.jpg" border="0" /></a><br /><div><strong>Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı ile Ege Üniversitesinin işbirliğiyle düzenlenen “Beslenmede İlk ve Daima: Süt” başlıklı panelde, sağlıklı beslenmede sütün önemli bir rol oynadığı belirtildi.<br /><br /></strong>Ege Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölümü Beslenme Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedef Nehir El, “Süt, bebeklikten yetişkinliğe ve daha ileri yaşlara kadar tüketilmesi gereken en mükemmel gıdadır” dedi<strong>.</strong></div><br /><br />Panelin yöneticisi Prof. Dr. Sedef Nehir El, insanın yaşamı boyunca geçirdiği süreçleri sağlıklı yaşamak zorunda olduğunu, insanın büyüme sürecindeki çevre ve genetik faktörlere bireysel olarak müdahale edilemediğini ifade etti. Bireyin hayattaki beslenme ve yaşam biçimine direkt müdahale edebildiğini hatırlatan Prof. Dr. El, kişinin bunun için mücadele etmesi gerektiğini söyledi. Sütün insan hayatında önemli bir yere sahip olduğunu belirten Prof. Dr. El, sözlerini şöyle sürdürdü:<br /><br /><strong>BEBEKLİKTEN YETİŞKİNLİĞE</strong> “Süt, bebeklikten yetişkinliğe ve daha ileri yaşlara kadar tüketilmesi gereken en mükemmel gıdadır. Süt, sağlığımız için anahtar role sahip protein, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, B2, B12, A vitaminlerinin eşsiz kombinasyonuna sahip, biyolojik değeri yüksek kaliteli protein kaynağıdır. Günde en az 3 porsiyon süt, peynir veya yoğurt tükettiğimiz zaman pek çok besin öğesinin gereksinimini karşıladığımız gibi sağlık üzerine yararlı pek çok bileşeni de almış oluruz.”<br /><br /><strong>SÜT VÜCUT DİRENCİNİ ARTIRIR:</strong>Prof. Dr. El, insan vücudunun, doğru gıdalar tükettiği zaman kendini iyileştirmek için şans yaratan ve doğal defans sistemini güçlendiren mekanizmalara sahip olduğunu belirterek, süt ve süt ürünlerinin bu doğru gıdalardan en önemlisi olduğunu söyledi. Gençlere de çağrıda bulunan Prof. Dr. El, 25 yaşına kadar süt ile alınabilecek kalsiyumun kemik erimelerine karşın daha etkili olduğunu bildirdi.<br /><br />Kaynak:NtvmsnbcUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-19454658604660149322007-12-07T13:38:00.000-08:002008-12-08T22:55:10.887-08:00Limonata hastalıktan koruyor!<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglM7cUWKgsMEKEHb6GinYLhBTNec3uACoCPZtTPZcAK-v4aIx9Tx_KEDBvF0BIxwLP63RXUEc6cZuPH0kVZWcAmHZnJ5biZr-lARRKco3YMDkkJdofV6cA-fKg6SwDZ_bTLL9ZB0ezlEU/s1600-h/limonata.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141348846391397378" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglM7cUWKgsMEKEHb6GinYLhBTNec3uACoCPZtTPZcAK-v4aIx9Tx_KEDBvF0BIxwLP63RXUEc6cZuPH0kVZWcAmHZnJ5biZr-lARRKco3YMDkkJdofV6cA-fKg6SwDZ_bTLL9ZB0ezlEU/s200/limonata.jpg" border="0" /></a><br /><strong>Kış aylarında limonata ve narenciye başta grip ve soğuk algınlığı olmak üzere pek çok hastalığa karşı koruyor. Prof. Dr. Barlas Aydoğan, her gün içilecek limonata ve ortalama 1 tane tüketilecek narenciyenin başta grip ve soğuk algınlığına karşı kalkan görevi üstlendiğini söyledi.<br /><br /></strong>Günde bir bardak limonata, vücudunuzun C vitamini ihtiyacının önemli kısmını tek başına karşılar. Hastalığa yakalanma riskini azaltır. Ancak vitamin değerinin korunması için limonatayı mutlaka taze sıkılmış limondan yapımak ve ılık tüketmek gerekiyor.<br /><br />Kaynak:superonline<br /><div></div>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-26472013872765269962007-12-07T13:34:00.000-08:002008-12-08T22:55:11.309-08:00Başağrısını tetikleyen yiyecekler<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglQH2fiFJ3hPEb3WKIPtc_0A1nSfesmrj6XHBXsKpFOsSbW9Ehyphenhyphenip0u61w8-BhvTYSrl-toLHz_tDjyYfHZ2jC5-uSog_CG7QLr4BFQUKPfDmBVhWAxqofS8dW8nuadfxV0eEvAJdSsSo/s1600-h/basagrisi.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141347776944540658" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglQH2fiFJ3hPEb3WKIPtc_0A1nSfesmrj6XHBXsKpFOsSbW9Ehyphenhyphenip0u61w8-BhvTYSrl-toLHz_tDjyYfHZ2jC5-uSog_CG7QLr4BFQUKPfDmBVhWAxqofS8dW8nuadfxV0eEvAJdSsSo/s200/basagrisi.jpg" border="0" /></a><br /><strong>Gazi Üniversitesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay, bazı yiyeceklerin bazı kişiler üzerinde baş ağrısı yapabildiğini belirterek, migreni olan hastalara 'öğün atlamayın, sebze ve meyve ağırlıklı beslenin' önerisinde bulundu.</strong><br /><div></div><br /><br />Prof. Dr. Hayrunnisa Bolay yaptığı açıklamada, özellikle yoğun baş ağrısı çeken vatandaşlara, yaşam tarzlarında değişiklik yapmalarını önerdi. Vatandaşlara 'spor yapın, stresten uzak durun ve sizde hangi yiyeceklerin baş ağrısı yaptığını tespit edin' diyen Bolay, bazı yiyeceklerin, bazı kişilerde baş ağrısını tetiklediğini hatta artırdığını açıkladı.<br /><br />Bolay, baş ağrısına neden olan yiyeceklerle ilgili şunları söyledi:'Aynı gıda herkeste migren ağrısını tetiklemiyor. Ortak baş ağrısı yapan gıdalar arasında tunçgiller familyası var. Tabi ki bu turunçgillerin yenmeyeceği anlamına gelmiyor. Herkes belli miktarda almalı. Örneğin herkeste geçerli değil ama kafein, süt ve süt ürünleri, mayalı yiyecekler, eskimiş kaşar, koruyucu maddeler içeren yiyecekler, kurutulmuş et, sosis, salam gibi yiyecekler, hazır gıdaların içindeki tatlandırıcılar, konserve yiyecekler, fındık, fıstık, yer fıstığı, kırmızı şarap, balık, bira, çikolata baş ağrısını belirgin şekilde artırabiliyor.'<br /><br />Bolay, yiyeceklerin baş ağrısını artırması konusunda tek başına etken olmadığına işaret etti. Bolay, stres, uykusuzluk ve hormonel dengesizliğin de baş ağrısı yaptığını kaydetti.<br /><br />Bir yiyeceğin alındıktan birkaç gün sonra bile oluşacak baş ağrısını tetikleyebildiğine dikkat çeken Bolay, bu nedenle hastalara ağrı günlüğü verdiklerini, bu günlüğe göre baş ağrısına nelerin sebep olduğunu bulmaya çalıştıklarını dile getirdi.<br /><br /><strong>YAĞDAN UZAK DURUN<br /><br /></strong>Bazı kişilerin çocukluktan itibaren bazı yiyeceklerden uzak durduklarını ve bu yiyeceklerin kişide rahatsızlık yaratabildiğini söyleyen Bolay, 'Örneğin çocukluğundan bu yana dondurmadan uzak duran kişiler var' dedi.<br /><br />Başağrısını geçirmek için hayat tarzının değiştirilmesi gerektiğini ifade eden Bolay, yağdan daha fakir gıdaların tercih edilmesi, stresi azaltmak ve kilo vermek için spor yapılması, daha olumlu düşünülmesi, içilen su miktarının artırılması (günde en az 1-1.5 litre) gerektiğine vurgu yaptı. Bolay fazla kilonun baş ağrısı yaptığına dair bulgular olduğunu ifade etti.<br /><br />Bolay, baş ağrısını gidermek için yine kişiye özgü çözümler bulunduğunu belirterek, 'Kimi vatandaş duş yaparak, kimi nane yağıyla, kimi buz ile masaj yaparak baş ağrısını giderebiliyor. Ama bazı ağrılar var ki bu ağrılara mutlaka ilaç gerekiyor. Bu nedenle özellikle migreni olan hastalar doktora giderek kendilerine en uygun ilacı almalı ve ağrının başlayacağını hissettikleri an ilacı içmeliler. Aksi halde fazla ilaç kullanmak da zaman zaman baş ağrısı yapabiliyor. Ayrıca migreni olan hastalar öğün atlamamaya dikkat etmeli, sebze ve meyve ağırlıklı beslenmeye özen göstermeliler' diye konuştu.<br /><br />Kaynak:milliyetUnknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-82408793958904580912007-12-07T13:30:00.000-08:002008-12-08T22:55:11.701-08:00Dişlere en çok alkol zarar veriyor<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-ii9zLW_Cz-X-cF3SeRUNZMXazstTvRP4HraYvSgxiQ5A9l_hrUEQFf5ypUp0vi1bQdJmesoK_tqyIzrJji-ydKpTSFm62_rUzqU0TxJ9HBehTgUJkgSiCEJUgu9Qg-PhyphenhyphenDHWuU1Fr9k/s1600-h/dis.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141347532131404770" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-ii9zLW_Cz-X-cF3SeRUNZMXazstTvRP4HraYvSgxiQ5A9l_hrUEQFf5ypUp0vi1bQdJmesoK_tqyIzrJji-ydKpTSFm62_rUzqU0TxJ9HBehTgUJkgSiCEJUgu9Qg-PhyphenhyphenDHWuU1Fr9k/s200/dis.jpg" border="0" /></a><br /><div><strong>Diş yapısının güçlenmesi ve çürüklerin önlenmesinde, süt, yoğurt ve beyaz peynir tüketimi önemli olurken, diş yapılarına en fazla zarar veren maddelerin başında asitli ve alkollü içecekler geliyor.<br /><br /></strong>Atatürk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Endodonti Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sinan Evcil, Avrupa ülkelerinde diş yapılarının Türkiye'ye göre daha güçlü olmasının nedeninin, diş yapısına faydalı yiyecekleri tüketmesine bağlı olduğunu anlatarak, 'Örneğin Norveç bu konuda çok gelişmiş bir yapıya sahiptir. Orada süt, yoğurt ve beyaz peynir tüketimi kişi başına kilogramlar düzeyindeyken, biz de ne yazık ki gramlar seviyesinde. Bu her şeyi açık açık ortaya koyan bir gerçektir' diye konuştu. </div>Unknownnoreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-619003940156057383.post-76320565363003707352007-12-07T06:43:00.000-08:002008-12-08T22:55:11.853-08:00Çocuk Yetiştirmede Püf Noktaları<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNFy31BPealhIFIsWN-DU3GfGU8z-8hlCp4sJ8hTXi9u2jFvAHWxAoDVFtExDR7eWM28sjseh-BVQ82aOrf3X3kff6kKeX_6LTALWvRcE4wQoF08kgelZVv3Wnr3dQGuLiOt3Mo85Xd_4/s1600-h/cocukyetistirme.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5141242825123695570" style="FLOAT: right; MARGIN: 0px 0px 10px 10px; CURSOR: hand" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNFy31BPealhIFIsWN-DU3GfGU8z-8hlCp4sJ8hTXi9u2jFvAHWxAoDVFtExDR7eWM28sjseh-BVQ82aOrf3X3kff6kKeX_6LTALWvRcE4wQoF08kgelZVv3Wnr3dQGuLiOt3Mo85Xd_4/s200/cocukyetistirme.jpg" border="0" /></a><br /><div>Anne ve babalar için çocuklar yaşamın en önemli bölümünü oluşturur. Her anne baba çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmeyi hedefler onlarla ilgili uzun vadeli planlar yaparlar. Uzmanlara göre çocukluk dönemi bireyin kişiliğinin oluşumundaki en önemli süreçtir.<br /><strong>İşte anne babalara çocuk yetiştirirken dikkat etmeleri gereken önemli ipuçları:</strong><br /><br />Çocuklarınızın üzerinde yarattığınız ilk izlenimleri değiştiremezsiniz.<br />- Çocuklarınızın yapmasını istediğiniz şeyler, sizin de yapmak istediğiniz şeylerdir.<br />- Saygı görmeyen bir çocuktan saygı, sevgi görmeyen bir çocuktan da sevgi beklemeyin.<br />- Merakı, girişimciliği ve birey olma içgüdüsünü engellemeyin. Merak bilginin, girişimcilik canlılığın, bireysellik ise bilgeliğin kaynağıdır.<br />- Çocuğa bir şeyler öğretmek için olduğu kadar, ondan bir şey öğrenmek için zaman harcayın.<br />- İçten bir sarılma, sevgiyi tüm kelimelerden daha iyi anlatır.<br />- Hemen hiçbir şey göründüğü kadar önemli değildir. Kızmadan önce bir kere daha düşünün.<br />- Dövmek mi?.. Asla yapmayın!..<br />- Bir çocuğu yemek için asla zorlamayın, açlık bu işi sizden daha iyi yapar.<br />- Bir anne / babayı akıllı yapan, söyledikleri değil söylemedikleridir.<br />- Kurallarınız varsa, nedenleriniz de olmalı. Bu nedenleri bilmek çocuğunuzun hakkıdır.<br />- Çocuğunuzun arkadaşlarını kendi arkadaşlarınız gibi sıcak karşılayın.<br />- Çocuğunuzu sürpriz hediyelerle sevindirin, çünkü onu seviyorsunuz.<br />- Çocuğunuz, hayallerinden ya da sırlarından birisini sizinle paylaşmak istiyorsa, size ne kadar değer verdiğini anlayın ve onu dinleyin.<br />- Hatanızı çocuğunuza itiraf edemiyorsanız, zamanla güvenirliğinizi kaybedersiniz.<br />- Kucaklar çocukların oturması için yaratılmıştır. Çocukların büyük olması bu kuralı değiştirmez.<br />- Çocuğunuza verdiğiniz sözü mutlak yerine getirin.<br />- Bir çocuğun yaşamındaki tüm riskleri kaldırırsanız, o çocuğun yaşamındaki tüm canlılığı da kaldırmış olursunuz.<br />- Soru sorduğunuzda cevabını mutlaka bekleyin.<br />- Konuşan bir çocuğun sözlerini tamamlamaya çalışmayın.<br />- Çocuğunuzla birlikte oynamak, onun için önemli olduğu kadar sizin için de önemlidir.<br />- Çocuğunuzun dişlerini fırçalamasını istiyorsanız siz de dişlerinizi fırçalayın.<br />- Çocuğunuzun anlattıklarıyla alay etmeyin.<br />- Çocuğunuzu, diğer yetişkinlerle ve diğer çocuklarla birlikte olmaya özendirin.<br />- Büyükanneler, büyükbabalar çocuğunuzu şımartmak için yaratılmıştır, bırakın şımartsınlar.<br />- Kimi zaman çocuğunuz için çok şey yapmaya çalışmak, az şey yapmaktan yıkıcıdır.<br />- Çocuğunuza değer verdiğinizi, onunla birlikte olmayı tercih etmenizden daha güzel hiçbir şey anlatamaz.<br />- Çocuğunuzla içten bir konuşma yapmak istiyorsanız, gözlerinizi gözlerinden ayırmayın.<br />- Çocuklarınızı başkalarının yanında küçük düşürmeyin.<br />- Sınırsız sevgiyi, sınırsız ihtimamla karıştırmayın. Kimi zaman çocukları yalnız bırakmak, daha olumlu sonuçlar doğurur.<br />- Çocuklara özgü saldırganlığı soğukkanlı karşılayın.<br />- Tv den uzak durun.<br />- Rahat anne - babaların yetiştirdiği çocuklar, büyük olasılıkla rahat olacaktır.<br />- Her gece çocuklarınıza iyi geceler öpücüğü verin.<br />- Bir çocuğun işe katılmasının en basit yolu, ondan yardım istemektir.<br />- Çocuğunuzun size duyduğu öfke, sevginize duyduğu güvenin ifadesidir.<br />- Kaba sözler, çocuğunuzun kalbini kırmakla kalmaz. Ona kaba olmayı da öğretir.<br />- Eğer ona bir şeyin, "onun için iyi" olduğunu söylüyorsanız, o şeyden hoşlanmayacağından emin olabilirsiniz.<br />- Çocuklarınızın evi dağıtmasına izin verin, işleri bittiğinde toplamalarını sağlayın.<br />- Güneşin batışını, gökkuşağını ve diğer doğa olaylarını birlikte izleyin.<br />- Eşinizle tartıştığınızı yalanlamayın, ancak çocuğunuza aranızdaki sorunu çözdüğünüzü gösterin.<br />- Yersiz övgüler, gerçek övgülerin değerini azaltır.<br />- Çocuğunuzun büyümesini beklemeyin. Yetişkin olmanın hiçbir avantajı yok.<br />- Bir ağacın varoluş nedenlerinden birisi de, insanların ona tırmanabilmesidir.<br />- Çocuğunuz okumayı sökse de siz ona yüksek sesle kitap okumaya devam edin.<br />- Çocuklarınıza nasıl öğrenebileceklerini öğrettiyseniz, onlara hemen her şeyi öğretmişsiniz demektir.<br />- Çocuklarınıza, siz olmadan nasıl ayakta durabileceklerini öğrettiyseniz, onları hayata hazırlamışsınız demektir.</div>Unknownnoreply@blogger.com